Notalar sır olmuş, besteler göle maya tutmuyor. Ne ağıtlar, ne savaşlar, ne de yalanlar kimin umurunda, eski alışkanlıklar, vaatler artık tat vermiyor. Acil bir değişime ihtiyaç var. Bu kış, bu soğuk uzun sürmemeli… Sobalar yansa da, arabalarda klima çalışsa da ısıtmıyor teni ve ruh huzuru hissetmiyor. Aynı tas aynı hamam, su coşkunca aksa da, yıkanan çok ama kiri çıkmıyor! Fırat Kalkanı adı altında bir savaş durumu var, kimin umurunda ki… İnsanları heyecana sürükleyecek, fikirleri coşturacak, bir sözle arkasından milyonları bir araya getirecek yeni fırtınalar kopmalı.

 

Dinde bile, sanki yeniden dini keşfetmiş gibi veryansın eden, kendine göre yeniden yorumladığını ve yaşanılan dinin yanlış olduğunu savunan kimler yok ki… O kadar mezheplere bölünen din, yeni bölünmeleri bulmak için gayret eden sözüm ona âlimlerle dolu. Bunu savunan ideolojiler ise, terör oluyor, ölüm, işkence, yerlerinden etme gibi zalimane bir tavır ile insanların kalbine korku salıyor. İnsanlar artık, Allah yerine bu zalimlerden korkuyor, sanki öldüren oymuş gibi ondan aman dileyecek hale gelmişler, inandıkları dine ihanet eder olmuşlar.  Gerçek din, insanların işlerine kolay gelen dinle yarışır hale gelmiş ve böylece din, Allah yerine insan tekeline indirgenmiş durumda. Bu nedenle, din açısından gelinen nokta öylesi tehlikeli hale geldi ki, kim zalim kim masum da anlayamaz olduk. Bu günü kurtardık, sağlımız yerinde, paramız cebimizde, alnımızda secde de, daha ne yapalım diyen dar düşünceler; dinin emrettiği ahlakı dışlıyor, yaptığına böyle kılıf buluyor. Başkasının mealini, tefsirini alarak ve üç beş ayeti bilerek, ” Benim yaptığım doğrudur!”  diyor.  Gerçek âlimden başka herkes dini tartışıyor, gerçek dışında ne varsa toplumu bu tartışmanın içine sürüklüyor.

 

Ya edebiyat, romanlar, hikâyeler, şiirler… Hep ünlenmiş kişilerin eline geçmiş gibi. Yazmaya çalışan birisine, “ Sen Necip Fazıl mısın, yahut sen Nazım Hikmet misin, yahut…” diyerek, verdiği emeği yok sayıp aşağılayan, tek düzeliği ve kalıpları destekleyen sınırlarını belirliyor bu kişilerin. Adeta şu mesaj veriliyor, “Sen adam olmazsın, sen çok mürekkep yalamalısın!” der gibi. Oysa ne mürekkep kaldı, ne çok araştıracak bilgi, her şey ortada… Bir doktora tezinde bile, belirlenen konularda ki yazılan tüm dökümleri kişi internetten bulup derlese, içine de üç beş kelime kendi görüşünden katsa, jüri tarafından geçer not verilen eser ortaya çıkıyor. Bu eseri okuyan kişiyi, o konuda yazılan bütün katkıları kişiyi araştırmaktan kurtarıyor sadece. Kişi, doktor oluyor, profesör oluyor. Eğer dünya kartelleri ve politikalarını destekliyorsa, Nobel ödülü bile alıyor. 


Ancak, yazılan eserler eğer toplumun özüyse, acıyı da mutluluğu da okuyana içtence yaşatabiliyorsa, bu malum eserden dolayı maddesel bir erek peşinde olmuyorsa bu niyetler desteklenmeli… Bu esere katkı sağlanmalı, toplumun paylaşacağı hale getirilmelidir. Fikir üretmek, bunu için çaba sarf etmek, buna sabır göstermek, herkesin harcı değil sonuçta. Kalıplarla değil, verilmek istenen önemli olmalı. Yöresel sanatçıların değeri bu anlamda çok önemlidir. Onlar da neredeyse ölüm noktasına gelindiğinde yahut öldükten sonra değeri anlaşılıyor. Fikirlerini, öldükten sonra savunan birilerini buluyor.  Artık kalıplar yerine fikir değişimlerini destekleyen ve o fikre sahip kişileri, yaşadığı asırda tanıyıp, onunla konuşup, fikirlerinden faydalanmayı gerektiriyor.

 

Bugünkü yaşamda eğer hayatımızda heyecan yoksa bayat diyorsak, bunun en temel ölçüsü, din ve edebiyat çizgimizin üretkenliğini yitirmiş olmasıdır. Ne yeni fikirler üretiliyor, ya da üretilen değerlendiriliyor ne de dini öğretecek kişilerin, maddi dünyadan elini ayağını çekmesi sağlanabiliyor. Din ve edebiyat toplumu ayrıştırmaya çaba gösteriyor adeta. Hava nasıl değişimlerini zamanında yapabiliyorsa, bu iki unsurda, serbest kalabilmeli, kimsenin tekelinde olmamalıdır. Kim bilir o kadar Üst Kurul içinde, edebi bir Üst Kurulun,  siyasiler tarafından özgürce bu ereklere gelmesi için şekillenmesi sağlanabilir ileride.

 

Maalesef, çok okuyan bir toplum değiliz. Eğer okumayı sevdirebilirsek, bu tembellikten kurtulabilirsek, fikirleri üretenleri teşvik edebilirsek; hayatımıza yeniden heyecan gelecek ve çok hızla benimsediğimiz değişiklikleri toplum bütünlüğünü sağlayan refah içinde yaşıyor olacağız.  Saygılar!

 

Saffet KURAMAZ

( Değişime, Değişmeye İhtiyacımız Var başlıklı yazı safdeha tarafından 26.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.