Eklem yerlerinde acılar
büyüyor
Yolda kalmış
cümlelerin,
Yoldan çıkmış
cürümlerin de faturasına nail iken
Adsız ve sızılı
feryatlarında
Yolu kesişen
kadınların:
Bir ırmakta aklanmak
istenen günahların küpeştesinde
Doğurgan martıların
kulak çınlatan çığlıkları.
İstanbul sabahlarında
tenha kalabalığı
Yorgun ruhumun,
Yolda kalmışım işte:
Bir yakadan diğerine
geçemediğim:
İstanbul gibi sevdalı,
Melankolik koyların
gölgesinde meşk eylediğim.
Kara cahilleri yine
cehaletin pençesinde;
Kara lekelerin çivit
rengi masumiyeti ırgalayan yalnızlığı:
Bir imzada ömür boyu
sürecek aşkın da izleğinde
Yine ölümün çatallı
sesi,
Nifak sokan aşka o eda
Yine seyrelmiş düşlerin
Gıyabında bir reçete
işte
Tahliye edilmiş
masumiyetin ömürlük mücadelesi:
Hadi söyle şimdi:
Kim suçlu kim haklı?
Döngüde rehavet aslına
ihanet bildiğim
Bir yorgunluk yine
seyyahların mertebesine
Ermeyi dilediğim o
kanıksanası yürek sesi:
İç güveysinden hallice,
demelere inat:
İdare ederim şükür
demelerin de vebali,
Az sonra kopacak
fırtınada saklıyım işin aslı:
Ha şimdi ha yarın,
demelere ihanet benimkisi
Biraz da metazori
Yengide ve yargıda;
Sonu gelmek bilmeyen o
imkânsız aşklar peronunda
Bir de… demeye ne
hacet?
Olmayacak duaya âmin
mademki aşkın raconu:
Ben senin yerine de
severim,
Altı üstü bir yürek,
Sağdıcı olsa da hüzün.