Sanal kültür ve yalan
medeniyeti devam edemez!...
Dedikodu, evham, tutku, heyecan, cehalet ve
hırslar;
bazen pireyi deve yaptırır,
bazen de olmamış bir şeyi, varmış gibi gösterir sahibine.
Bunu önyargı, öngörü ve
beklentiler de tetikler tabi. Sınama, araştırma, kıyaslama, sorgulama, test
etme, belgelendirme gibi yöntemlere de
başvurulmayınca, bireyler gönüllü olarak yalan medeniyetinin ferdi oluverirler.
Genel olarak dünyayı gözlemlediğimizde;
Kişiler kendisiyle çelişkili,
Ailelerde kavga var
Mahallede kargaşa var
Kentlerde huzursuzluk var
Ülkede tedirginlik var
Ülkelerde kan, baskı, gözyaşı,
sömürü var…
Önce, “niye var”
diye sordum kendi kendime, “ne eksik”
dedim. “ne olabilir” “neler
yapılabilir” gibi sorular ardı sıra
oluştu zihnimde.
*
Aynı dini inanca sahip olmasa
da,
Aynı dili konuşmasa da,
Aynı yaşam tarzını tercih
etmese de,
Aynı düşüncelere inanmasa da,
Bizi aynı topraklarda barış,
sevgi, kardeşlik, aidiyet duygusu, huzur, güven, dayanışma içerisinde ne
tutabilir ?
Devlet mi?
Hükümet mi?
Bir siyasi parti mi?
Dini bir örgütlenme mi?
Anayasa mı, kanun mu?
Basın mı?
Mahkeme mi?
Polis mi?
Hepsi de toplumların bünyesinde olduğu halde sorun devam
ediyorsa, bir şeyin noksan ya da hatalı olduğu kesin değil mi?...
Çarptım, böldüm, topladım, düşündüm,
sentezledim.
Bu ancak ve ancak ihmal
ettiğimiz, hakkını veremediğimiz bir üst
Medeniyet kurumu / anlayışı
olabilirdi.
İnsanlar, tüm gelenek, görüş, inanç ve tercihlerini,
kültür öğeleri kapsamında kabullenirken, ortak bir üst medeniyet anlayışında
bütünleşmeden, dünyanın sorunları bitmeyecektir/ bitirilmeyecektir.
Daha önceki makalemde de önerdiğim gibi, özel bir
üniversitenin organizasyon ve sponsorluğunda:
“ulusal sosyal bilimler şurası” yapılarak, ülkenin yurt içi ve yurt
dışında çalışan ve emekli olan ve bu konularda söyleyecek
gönüllü birikimi olan, sosyolog, psikolog, teolog, hukukçu, tarihçi,
felsefeci ve benzeri sosyal bilimler uzmanlarının katılımıyla,
Birinci oturumda: tüm toplumsal sorunların tespiti
İkinci oturumda: sorunlara çözüm önerileri
Üçüncü oturumda: sorun ve önerilerden hareketle ortak çözüm raporu oluşturulması
Dördüncü oturumda: Bu raporun belirlenen şura yönetimince bir medeniyete uzun yıllar
kaynaklık yapabilecek şekilde toplumsal mutabakat sözleşmesine dönüştürülmesi
İlgili kurumlara /
üniversitelere / meclise öneri olarak iletilmesi, kitaplaştırılmasını
öneriyorum.
*
Öyle bir metin hazırlanmalı ki, alt kültür
olarak, her hangi bir ülkede inanç, dil, siyasi görüş, ırk farklılıklarınca
kolayca kabullenmeli.
Birleşmiş milletler, dünya
barış örgütü, insan hakları sözleşmesi, insan hakları mahkemesi yıllardır var
olduğu halde, kurum olarak kalıp, barış, özgürlük, adalet, ekmek dağıtamıyorsa,
bu alt yapıyı en iyi en samimi başaracak olan bu ülke insanıdır.
İnançların ilkeye, ilkelerin evrensel değerlere dönüşmesi
gerekiyor. Amaç hiçbir zaman coğrafik fetih değil, korku yaymak değil,
yaşanabilir bir dünyanın temelini atmaktır.
Çok bilinmeyenli denklemin sonucundan bir medeniyet
anlayışı çıkmaz. Her ilkemiz, kabul edilebilir, uygulanabilir, yazılı ve
anlaşılır olmalı tabi.
Eski çağ ve dönemlerin hatalarından da ders çıkarmak
işimizi kolaylaştıracaktır. Can almadan,
dayatmadan, sistem olarak medeniyet ihraç edebiliyorsanız medenisiniz.
Maksat insanlığa hizmet ise,
can almadan, can yakmadan yaşatmak olsun. Böyle düşünülseydi belki, dünya devletleri fetih/ keşif / açılım için
gittikleri ülkelerden dönmek ya da kovulmak zorunda kalmazlardı.
Kılıç / tank gölgesinde, kitap, gül, ekmek hediye edemezsiniz.
Bu medeniyet değil, eziyet olur.
*
Farklı eser ve makalelerde kültür ve medeniyetin çok değişik tanımlarını
okudum. Hepsi de birbirinden farklı güzellikler, teoriler ama aynı zamanda
çelişkiler de içeriyordu.
Benim tespitlerim, bir tez,
teori, önerme değil de, temenni, öneri, gözlem, terkip, sentez, deneme yazısı
gibi düşünülebilir.
Bu alanda yazılanlara farklı
bir bakış açısı getirebilir.
Diğer bir itirazım ve dileğim şudur ki:
Mezarlık ve menkıbe medeniyetinden, icracı medeniyete geçilmesi gerekiyor.
*
Simgesel, kolay anlaşılır bir
örnek vermek gerekirse:
-Medeniyeti, sitedeki bir
bloğun, temeli ve çatısı kabul edelim.
Temelin sırtında, çatının
güvencesinde :
-Kültür öğelerini ise, farklı
farklı odalar, daireler olarak düşünelim
-Alarm sistemi, denetim
mekanizmasını temsil etsin
-Yönetim planı, idari yapıya
karşılık gelsin
-Her kata uğrayabilen asansör,
adaleti,
- elektrik, su, iletişim tesisatları
da toplumsal ruhu, inanç, ahlaki değerleri simgelesin.
Bitişik bahçemiz de, herhangi
bir barış içinde yaşadığımız diğer bir medeniyet olsun
Bilimsel bakış açısı, “kör ölünce badem gözlü olur” misali,
hiçbir hazır bilgiye ya da olguya övgüler yağdırmak, peşinen kabullenmek
zorunda değildir. Tüm öneri, teori ve tezler bu anlayışla masaya yatırılıp
tartılmalıdır.
Nefsin hakemliği ve gururun
savcılığıyla yola çıkılınca, çabamız uzlaşma değil de, haklı çıkmaya
kurguluysa, belirsizlik ve tutarsızlık havası, bize orta çağ medeniyetlerini hatırlatacaktır.
Tavırlar, oturmuş bir
medeniyetten güç ve ilham alıp, kültür öğeleriyle barışık yaşamıyorsa, günümüz
tedirgin, geleceğimiz belirsiz olacaktır.
*
Sosyal ve siyasi krizlerden,
fırsatçılıkla medeniyet projesi çıkarma çabaları, dünya ölçeğinde toplumları
hüsrana uğratmıştır.
*
Bir medeniyet önerisi, teorisi
ya da dayatmasının doğruluğunu, insanlar can vererek sınamak zorunda
kalmamalıdır.
İdeal bir medeniyet; normlarını
geliştirmiş bir sistemdir.
Reaksiyoner tavırlara ihtiyaç hissettirmez bireyleri.
Politika ve din, söylem olarak
gündelik yaşamda çok fazla yer almasına ihtiyaç yoktur. Bireyler bu alandaki
yetki, sorumluluk ve görevlerini uyarıya gerek duymadan bilirler.
*
Medeniyet ve onun beslediği,
yönlendirdiği alt kültür öğelerindeki, uyumsuzluk ve parazitler azaldıkça,
toplumdaki, birlik, barış, dayanışma, kalkınma, huzur katsayısı yükselecektir.
Medeniyet bir ihtiyaçtır, biyolojik hayat
ise en ilkel yaşam tercihidir.
Medeniyet bünyesinde, ilkeler,
ahlâk, inanç ve normlar barındırır.
Her coğrafyada, bilimsel
olarak uygulanmaya, sınanmaya elverişli olmalıdır.
Silah, para, kan, gözyaşı, baskı, sömürü,
yalan, ihanet kokan bir öğreti, anlayışın tanımı, tasviri, asla bir medeniyet
olamaz.
Bu faktörleri içerisinde
barındıran geçmişte medeniyetler kurulmuştur. Bugünkü manada bilimsel gözlükle
baktığımızda, çağımıza çözüm reçetesi sunan bir medeniyet bu olamaz açıkçası.
*
Adalet, merhamet, yardımlaşma, sosyal
devlet, şefkat, bireysel ilişkiler gibi konularda medeniyet, dinin manevi
atmosferinden faydalanabilir fakat meşruiyetini, idari yapısını asla bir dinden
almamalı, ona yaslanmamalıdır. Tüm mensupları aynı inanca bağlı olsa bile bu
kural geçerli olmalıdır. Bu ihtiyaç ancak alt kültür öğesi içerisinde anlam
bulmalıdır.
Gerekçesi ise, yeryüzünde başka inançlara
sahip insanları medeniyetinizin şemsiyesi altına nasıl davet edeceksiniz?
Ya da her hangi bir toplum
bireyi, kendi iradesiyle inancını değiştirmek isterse, medeniyetin kale
arkasına mı atılacaktır.?
Farklı farklı görüş ve inançların ortak ruhudur medeniyet.
Böyle olduğunda, her insana
güven verir, aidiyet duygusu olağanüstü seviyede olacaktır.
Kaldı ki, bireyler inançlarını ,devletten
öğrenmeyecekler,
Bu konuda devlete hesap da
vermeyecekler, iman ve ibadet edecek olan devlet değil kişilerdir.
Farklı inançları, tek dine/mezhebe/kültüre/felsefi
görüşe zorlayamayacağımıza göre, hepsinin kabullendiği ortak ruh ve anlayış,
üst medeniyet çatımız olacaktır.
Bulunduğumuz coğrafya Anadolu ise, yani yazılı kurallara
bağlanacak olan medeniyetin ev sahibi ise ve inanç ağırlığı da İslamiyet
olduğundan , buradaki uygulamasında bu etkenlerin, diğer inançları zor durumda
bırakmamak koşuluyla, mayası, nakışı, motifi
geleneksel olarak daha ön planda olabilir.
Din, medeniyetlerde siyasi karar,
uygulamalarda ve tercihlerinde asla bir etken olmamalı, kaldı ki bu durum onun
ruhuna /öğretisine de aykırı bir durumdur.
Ayrıca medeniyet, her alanda
bilim ve sanat ile el ele olmalıdır.
Teknoloji ve sanayi alt kültür olarak medeniyette yerini almak zorunda.
*
İnançlar bireylere, hayatın anlamı, insan,
doğa sevgisi, çalışma, üretme arzusu, ruhani tatmin, dayanışma, ahlaki öğreti,
frenleme mekanizması gibi psikolojik, sosyolojik fayda sağlar .
Medeniyet, her inancı, hatta inanmayanı da
kucaklamalı, diğer dinlere de negatif gözle bakmaması gerekmektedir.
Medeniyet, ortak toplumsal bir
vicdandır. Çünkü o din terazisi olmamalıdır, farklılıkların buluşma noktasıdır.
Değerleri, inançları, ilkeleri, ruhu,
normları vardır ama din temelli bir birliktelik değildir.
Bireyler, dini inançlarını,
alt kültürel öğeler kapsamında özgürce yaşayabilir.
Bireylerin ayrı ayrı; mutlu ve
zengin olmalarından kalıcı bir medeniyet doğmaz.
Bireyler arası ve toplumlar
arası ilişkilerde, medeniyetten beslenilmelidir.
*
Dünyada genel kabul gören medeniyet anlayışı, ölümleri, yönetim hırslarını ve savunma yatırımlarını da azaltacaktır.
Toplumların eğitim seviyesini artırarak,
ideal medeniyeti oluşturmalı, tüm toplumsal kurumlar buradan beslenirse;
Kamu vicdanı, sosyal ahenk,
tüm inanç ve düşüncelerin bileşkesi ile ortaya çıkabilir. Her bireyin kendini
bulduğu, gördüğü bir ayna olmalıdır medeniyet.
Biz buna, yeni bir isim bulunana kadar “Anadolu İnsanlık Medeniyeti” diyelim.
Bahçıvan
ihmali / hatası olsa da, zaten var, kurulmuş, ruhu küllenmiş, dalları budanmış
ama çınarın kökleri halen sağlam.
Yeşermiş ruh bekliyor, el
bekliyor, vicdan bekliyor, izan bekliyor
Ve ayağa kaldıracak can suyu
bekliyor !...
Biz değil isek, kim ve nereden
gelecek ?
Ali Rıza MALKOÇ
06/04/2017 Samsun