şah damarımdan sızan kanıma yağmurdan elbiseler dikip 
her kuşun kanat çırpışını âhlarıma gölge eden
ya da 
gece yarılarında sayıklamalarımın koynuna girip sesimle sevişen 
sen değil miydin..








adında kaybettim bu şehri
hüzünlerin sessizce kalbime bağdaş oturduğu vakitten beri
sadece 
kül tablalarını taşıran izmaritler biriktirmiştim tenimde oysa
tenim ki yüreğimden bağımsız idi



süregelen kaçıncı mevsim bu olmayacağımıza
ki sadece
ellerimin ıslaklığıyla dokundum gözlerine
umrumda olan bir tek onlardı çünkü
şimdi ise gözbebeklerin yeni hayalleri kundaklıyor
kurşuna dizilmiş tebessümlerimi ezip geçerek
ve sen
tespih tanelerinden de sorabilirdin konuşmadıklarımı
imâmesinde 
bilmem kaç öfke biriktirdiğim şiirlerimi

parmak aralarımdan süzülen yokluğun var bir de
dağ boylarında unutulmuş ıssız bir mezar gibi içime işleyen
durup durup da sen dediğim anda üzerime örtülen





dilimin doğurgan sancılarının aksine
kan kızılı bulutlar perdeliyor gözlerimi
telafisi olmayan gidişlere kalkıştık ya hep
sıraya girdi sanki evrendeki tüm ağrılar
z’amansız güneş tutulmalarında



yine de kal sen, uzak bir kentin en ücra lambasında
hasretimle koyun koyuna
nasılsa tanırım seni toprağımın kokusundan

....







emel güneysu
( Zamansız Güneş Tutulmaları başlıklı yazı güney-su tarafından 2.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.