Orta okuldayız, bir hevesle bir hevesle okuyoruz zannediyorsanız
aldanırsınız, tembel tenekenin tekiyiz, bize ders sormayın da onun dışında ne
sorarsanız sorun, telefon ile joker hakkımızı bile kullanmadan, hatta arkadaşımız,
can kardeşimiz Hakkı'ya bile sormadan cevaplarız ders dışında ki bilumum
soruları... Derslerimiz kötü ise de beden dersinden on üzerinden on, on bir her
türlü notu alırız, atletik bir yapımız var haliyle, dal gibi incecik
sayılırız...
Beden Öğretmenimiz Eşref Bey çok cana yakın, atletik de üstelik, iyi bir Hoca.
Eee ilkokuldan orta öğretime geçince öğretmenlerin hepsi bir an da Hoca
olmuştu. Siz boş verin o eski dizilerden Hayat Bilgisinde ki hayali tip Afet
Öğretmenin ''Hoca Cami'de Hoca Cami'de'' lafına... Hoca hem okulda hem de
camide...
Çoğu kere serbest kalsak da beden dersinde zaman zaman Eşref Bey, şınav çekme,
mekik çekme, takla, perende, ve köprü kurma, kasadan atlama gibi hareketlerde
yaptırıyor bizlere. O zaman bileklerimiz kuvvetli kilolarımız az, şınav da bana
mısın demiyoruz, mekik de öyle, lakin, şu köprü kurma yok mu köprü kurma, işte
onda şapa oturuyoruz. Eşref Hoca'ya ''Hocam benim idealimde ki meslekler
arasında mimarlık, inşaat mühendisliği yok kesinlikle şu köprü kurma işini bana
yaptırmayın diyorum.'' tınmıyor dinlemiyor beni, dinlemediği gibi bir de
''Oğlum bunların ileri ki hayatınız da sizlere çok faydası olacak, sonra bana
dua edersiniz.'' diyor Hocamız. Allah Allah ne faydası olur ki bana köprü
kurmanın, diye düşünmeden edemiyorum. En fazla ileri de köprü kurup torunlarımı
göbeğime oturturum, diye geçiriyorum içimden, ona da o tarihte seneler seneler
var daha...
Of ki of! Bu köprü yüzünden en sevdiğim beden eğitimi dersinden, ramak kaldı
neredeyse soğuyacağım. Yok, yok bu böyle olmayacak ya, Eşref Hoca'ya söyleyeyim
saat ücreti ne ise takdim edeyim Hocama bana üç beş derste bu köprü kurma işini
öğretsin. Spor yapıyoruz hem de sporcunun ''Zeki çevik ve ahlaklısı.'' olmaya
çalışıyoruz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, ama işte o köprü yok mu
köprü... Eşref Hoca durmadan gaz veriyor bana ''Hadi oğlum sen yaparsın,
çalışırsan başarırsın, senin için çocuk oyuncağı aslında bu.'' Arkadaşlarım
ayrı bir havada, onlarda yarı şaka yarı ciddi dolduruşa getiriyorlar beni...
Yok bu böyle olmayacak. Söyleyeyim Hocaya beni muaf tutsun köprü kurma
hareketinden. Aslında kabiliyet düşmanı da bir adam değilim ama... ''Hocam boş
ver ben sana harbiden bir elli şınav çekeyim en temizinden, yirmi beşini şınav
yirmi beşini de köprüye say ya ne olur?'' (Bilekler kuvvetli o zaman elli şınav
çekiyordum, kilo da azdı haliyle.) Hoca taviz vermiyor. Yok bu böyle olmayacak,
kıymetli Hocam Eşref Bey beni köprü kurma yüzünden ikmale bırakırsa, çok kötü
bir durum. Düşünsenize bütün derslerden geçmişsiniz, bir tek beden eğitimi
dersinden köprü kuramamak yüzünden kalmışsınız. Gece rüyalarıma girer oldu
artık bu köprü kurma işi... Rüyada da güzel kuruyorum ama, hem de hiç kimsenin
yardımı olmadan. En yüksek notu da kapıyorum Eşref Hoca'dan, güneş pencereden
girip de gözüme vurdu mu bir uyanıyorum, tüh rüya imiş deyip hayıflanıyorum
iyiden iyiye...
Yine bir rüyada Eşref Hoca ile baş başayız, hem de nerede biliyor musunuz?
Nereden bileceksiniz ben söylemesem? Boğaziçi Köprüsünün dibindeyiz, Eşref
Hocanın elinde bir sopa, bana dönüyor. ''Bak şu Boğaziçi Köprüsüne hadi bakayım
kur şimdi sen de bir köprü, hadi Ahmet hadi Ahmet.'' Bir taraftan da sopayı
sallıyor Eşref Hoca. Acayip terliyorum, bu rüya değil sanki bir kabus, evet
evet bu kabus kesinlikle eminim... Boğaziçi Köprüsünün yanından vızır vızır
arabalar geçiyor. Geçerken de bize acayip acayip bakıyorlar. Dönüp kaçmaya
başlıyorum, hızlı adımlarla, ben kaçıyorum Eşref Hoca beni kovalıyor bir
taraftan da bağırıyor ''Köprü kur Ahmet köprü kur.'' Of ki of daha hızlı
koşmalıyım, daha hızlı... Kaçarken de Eşref Hocaya dönüp ''Köprüyü boş ver Hoca
ben sana şınav çekeyim mekik çekeyim idare ediver.'' diyorum. Sonra bir an da
önümde bir yazı kocaman harfler ile ''Köprüden önce son çıkış.'' Hemen dalıyorum
oraya... Oraya dalmam ile uyanmam bir oluyor. Meğerse beden dersinden bir sonra
ki Almanca dersinde uyuyormuşum, arkadaşlarımın ve Almanca Öğretmenimiz Vildan
Hanımın, dürtmesi ile kendime geliyorum...