Meşrulaşma ve sahiplik insanın kendi sosyo toplumsa sistemi dışındaki bir mana gücünün sahipliğinde oldu. Bu işe göre tasım edilen mana gücü sistem içine alınıp mal mülk sahibi yapılıyordu. Onun takdiri de seçilmiş kişilerin, kişisi mal mülk sahibi olmalarının da meşruiyetiydi.


 


Kişilerin, El sahipliği üzerinde mal, mülk sahibi olması; geri bağlanım yasası olan som bencilliğimizin sahiplenmesi üzerinde kişisi bencilliğin karşılanma meşruiyetine çok uygundu. Buradaki çelişki şuydu. Bu sahiplik üzerinde herkes çalışsa, çalışırken kendisini paralasa da mal, mülk ve emek gücünün sahibi değildi.


 


Kendi bencilliğin karşılanması olacakla herkesin mal, mülk sahipliği yoktu. Mal, mülk sahibi olanların karşısında onlar gibi mal mülk sahibi olup; gücü ele geçirmenin arzu ve isteği vardı. Geri bağlanımca sahiplik ile temel meşruiyet yasasına göre, bencilliğin şu veya bu biçimde karşılanması gerekiyordu.


 


Süreç sosyo toplum içinde üreten ilişkiler haline gelmekle; orman, yazı, yaban da özel mülk olmuştu. Eskisi gibi doğada avcılık toplayıcılık yapmanız iptaldi. Karşılanması gereken temel bencildi meşruiyet, mal mülk sahibi kişilere köle olup çalışma karşılığında efendinin köleye keremi olmakla olası olacaktı.


 


Ben merkezli (egosantrik) zorunluluklarıyla davranan aciz köleye; bencilliğini sağlaması; sadece köleye emek gücü ile çalışması karşılığında; olası olacaktı. Mal, mülk sahibi efendilerin takdir edeceği ihsan ve lütufla bağlı olmakla boğaz tokluğu içinde gerçekleşecekti! Mülk sahibi de mülkün gelirini yiyecekti. İçine köle emeği sinmeyen mülk, sanki kendi kendisine gelir getirirmiş gibi…


 


Temel sahiplik ve meşruiyet; kolektifin olmak yerine El’in sahipliğinde olan olmuştu. Temel sahiplik ve meşruiyetin tüzel oluş üzerinde herkese göre sahipliğin olması yerine El'in sahipliği olmuştu. Kişiler de El sahipliği üzerinde kimi köle olmakla; kimi de mal, mülk sahibi kılınmakla; kişisi sahiplik ve meşruiyet denkleşmeyen eşitsizlikler içinde sürecin işleyişi olmuştu.


 


El takdiriyle kimisinin malı mülkü olacaktı. Pek çok kişinin de malı mülkü olmayacaktı ki sistem köle emeği üzerinde çevrim yapsındı. Diğer yandan da kiminde malı mülkü kıt kanaat oluşuyla sürecin içine sokulan sahiplik dağılımı nedreti olmakla süreçte inşa olmuştu.


 


Zaman içinde El sahipliği ön ittifaklı sosyo toplumsa sistemin mal mülk sahipliği olmuştu. Yeryüzüne doğru salınımlarla, yeryüzü sahipliğine doğru genişlemeydi. Yeryüzüne doğru olan büyüme El’in tekçi egemen eşmesi olmakla yeryüzünün sahibi olacaktı. Bu tekelci El’in ihraç edilmesiydi. Dünya dışındaki evrenin de efendisi olma sahipliği ve meşruiyet liginin hüviyetine kavuşacaktı.


 


Meşruiyet ve sahiplik El mana anlayışı üzerinde, zenginlere sinerji veren bir sahiplik ve meşruiyetin gücü ve kaynağı olmuştu. Böylece temel meşruiyetler araya birçok zaman mekân devinmeli kutsal özel mülkiyetçi sosyo toplumsa inşalarını da üzerine alacaktı!


 


Kolektif yararın olmaz oluşuyla; mülkü elinde tutmanın ve mülkü büyütmenin gayreti dışında; hiçbir emek sarfı olmadan tek kaynak sahipliği ve tek ve öznel kaynak meşruiyet ligi üzerinde olan kişisel mal mülk sahipliğiydi. Farklı kullanım değeri üreten emekleri değiştirme denkliğini ortak kılan kolektif mal mülk sahipliği olucu yansımalar da yine bu tek kaynak görmezliğinin liginin yabancılaştırma yapan anlayışı üzerinde belirtilecekti.


 


Günümüzde olağanüstü durumlarda nasıl arabamız, malımız, mülkümüz, canımız, paramız, pulumuz vs. devletin oluyorsa; işte El de olağan üstü devletin mal, mülk sahiplik meşrutiyetçisi gibi bir anlayışla sosyo toplum gibi sosyo toplum dışındaki her şeyin de sahibiydi


 


El her şeyin sahibi olmuştu. El’in her şeyin sahibi olma düşüncesi karşısında da ortaya konan El'in olan her şey; hepimizin ortak yararlanması olmalıydı düşüncesidir. Madem El’in kuluyduk El sahibi olduğu her şeyi kulları için vermiş olmalıydı düşüncesi de karşı düşüncenin meşrulaşma anlayışı oldu.


 


El, eşitsiz kıldığı ortama biat etmenin boyun eğme imanını ve biat etmeyi seremonine eden ibadeti istiyordu. “Elinin altında bulunanı tasarruf edenle; elinde bir şey gelmeyen aciz köle eşit olur mu?” diye ayrım yapıyordu El. Sanki kişiye elinin altındakini ve acizliği o vermemişti!  


Bununla kalmıyor ikinci bir ayrım yapmakla işi içinde çıkılmaz kör döğüşü haline getiriyordu. El kişileri; eşitsiz kıldığı ortama biat eden ibadetiyle takva üstünlüğü göstermenin yarışı içinde olmaları, ayrımına da tabii tutmuştu.


 


Ayrım yapan El’e karşı, ayrım yapmayan; adil El’in düşüncesiydi bu. Acıma, merhamet, sadaka, fitre, zekât gibi tasadduklar üzerinde acizlere de bir nasip tanımakla; adil olmak isteyen El; ilk kez ayrım yapmamakla kişilere çalışmaları, alın terleri üzerinde adil olan El hüviyetini de kazanacaktı.


 


Yani El sahipliği ile ortaya konan keyfi takdirin cingözlüğü; El, sahipliğinde olanı hepimize aynı mirası bırakan ortak atalar gibi hepimize bırakmalıydı. “Yoksa onlar mı takdir ediyor? Kimin malını kime pay ediyor” diye haksızla olmanın öfke patlamaları yapmamalıydı. Aciz söylemli çelişkiye düşmemeliydi. Ya da yine kardeşlere aynı mirası bırakan ortak ana babaların adil tavır içinde olmaları gibi El de adil tavrı, takdir etmeliydi.  Tarihi süreci Esseniler ve Kabalacılar özetle böyle diyordular.


 


Yani kişisel mal, mülk sağlanmasına, meşruluk ve sahiplik kaynağı olan El'in mal mülk sahibi olması düşüncesi; bumerang bir etki ile “El sahipliği aynı yaratanın kulu olmakla hepimizin olmalıdır” takdirini de ortaya koymuştu. Kendisine yabancılaşmışta olsa, karşıtının karşısındaki gelişen; insanın öznesi ve insanın aklıydı.


 


Kullarının emeğini sahiplenmekle kullarının emeğini dağıtmada kullar arasında ayrım gözeten birincisi gibi kullar arasında eşitlik gözeten ikinci mana anlayışı da ister istemez insanın kendisine yabancılaşır olmasıydı. Dünyanın ve çevremizin var oluş bağıntıları üzerindeki bağıntılarıyla biz vardık.


 


Bu bağıntı oluşlar içinde çevrenin kişilere yararlanma yaptıran bağıntısı vardı. Ama çevrenin kişilere mal, mülk olucu bir tapu sahipliği içinde olması yoktu. Mala mülke tapu veren sistem emek gücüne tapu vermiyor, onu satıyordu. Hâlbuki başlangıç koşulları içinde tüccar kafayla satın alma yoktu.

 

( Eşitsiz Elin Adil Olması 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 9.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.