Zan altında mahrem,
Dokunaklı bir tebessüm iliştir hadi,
Demenin bedeli ne sükût ne de ölüm,
Sevgili.
Zehir zemberek tokuşan isyanları
ahvalin,
Kanayandan ziyade kandırıkçı
imgelerin de tehdidi.
Hadi, dercesine yorgun iç sesi
Edinilesi bir kayıtsızlık:
Kaçan kovalanır misali madem hüzün,
Koşmalı deliler gibi,
Kovuşturmalı da gizemi
Ya da boş ver gitsin, demelerin
mealinde
Yorgun bir izlek iken büründüğüm…
Öldürmekse,
Önce hangisini ihbar etmeli?
Yüz görümlüğü bir aşkı milat bilip
Yorgan döşek serildiğim kinli
ibresini mi
Yalnızlığın?
Yoksa yoksa defolu hecelerle
Yoğurmaksa bahar belleyip hazanı?
Andıkça dünden misal,
Sordukça yarınlara meyyal,
Zan altında işte zaman
Ve kimse darda kalan,
Metazori bir mutluluk
Biçilen payına;
Kanat takıp düşmek peşine İlahi
Aşkın…
Deme asla deme;
Mutlak mutluluğu kim taşıyorsa
rahminde,
Hadi, doğur artık şu illet lenduhayı,
Karanın da zehrin de nefretin de canı
cehenneme…
Beyhude be güzelim:
Hem israf et ömrü
Sonra da çalımını at Azrail’e.
Tam takır aklın mantık dâhili,
Zafiyetlerin Tanrıçasıyım işin aslı,
Kekremsi gölgelerden alamazken
gözümü,
Kararan günün kim bilir kaçıncı
Hücresi?
Önce edindiğim
Sonra da sonlanmayı beceremediğim:
Korkulardan müteşekkil,
Zımba gibi oysa aklın izafi
mülkiyeti;
Görünür görünmez kaybolmayı;
Sever sevmez de solmayı maharet
bilmiş
Çiçek misali…
Zifiri hem de nasıl,
Al koynuna olmadı at en derine…
Tehditlerden kopup gelen hangi
karartı ise
Tenkit edilesi bir özür mü yoksa
Beyan ettiğim hüzün?