“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185)

Oruç, aç kalmak değildir, aksine dünya ile ilgili her türlü ilişkiyi kısa süreliğine keserek, bir nevi ölmüş gibi, yokluğu anlamaktır. Ecel gelince ister istemez kopacağız bu dünyadan ancak, oruç kendi istek ve irademizle bu kopuşu yaşayabilmektir. Yeme, içme, günahtan kopma ve tam teslimiyetle has kulluğumuzun gereği ibadet etmektir. Okunan Kur’anlar, kılınan namazlar ile acizliğimizi ve fakirliğimizi tam anlamış bir teslimiyetle bize idrak ettirir.

Kime sorsanız, “Şimdi ölmek ister misiniz?” cevap hayır olacaktır. Dünya her türlü acı ve meşakkatine rağmen bize tatlı gelir. Bilmediğimiz başka bir dünyadır ölüm sonrası. Alışkanlıklarımızı ve güven duyduğumuz oyuncaklarımızı bırakamayız. Tıpkı sigara, içki, kumar… Vermiş olduğu hazzının terk edilmesi zor gelen paylaşımlarda olduğu gibi. Bu soruyu soranla kimse bir daha konuşmaz bile. Bu soru nasıl olur da sorulur ki?

Oruç, her türlü alışkanlıklarımıza nokta koyabileceğimiz bir fırsattır, frendir aslında. Geçmişimizi düşünüp, geleceğimizin en iyisi olabilecek kararların alınabileceği bir fırsat bahçesi, yayla havasında yoğun oksijen ile nefes alıp verilmesidir. Yoksa akşam olsun da özgür olalım, yeme, içme, günahlara başlama hayali ile oruçlu günü geçirme asla değildir. 

Dünyalar kadar paramız olsa, onu harcayıp da yiyip içemediğimiz, günaha gidemediğimiz bir zaman dilimidir de… Bedenimizin dahi emanet olduğunu, bir gün onu bırakıp da gideceğimizi hatırlatır. Oruçlu kimse penceresinden dışarı baktığında, yaşadığı yaşattığı dünyanın bir sınav yerinden başka bir şey olmadığını, sadece oyalandığı, seyahat ederken yorulup da dinlendiği konaklama yeri düşüncesini yaşayarak kavrar. Mola bir ömürdür. Kimi bir sene kimisi 120 sene yaşar bunu. O ömrün içinde ne yoktur ki… Ancak, ne çabuk uçup da gitmiştir de! Geriye dönse, hiçbir anı vakti vaktine yerine koyup da hatırlayamaz da…

Tasavvufta yokluğu-fenayı keşfetmek üstünedir tüm ibadetler. Yokluğu keşfeden kalp, çok nadir kimselerin keşfettiği ilimleri görmeye ve yaşamaya başlar. Ölmeden ölerek, dünyayı iter eliyle ve safi kalbiyle. O kalp ki, içinde sadece Allah aşkı vardır. O kalpte dünya olan kişide ise eşine, anne-babasına, çocuklarına, vatanına, işine, aşına, makamına, parasına… Sevgiler vardır. Oysa o kalpte sadece Allah aşkı ve korkusu yeşermelidir, yokluğu keşfeden kalp gibi. O kalbe sahip kişi, tüm evrende uçar, denizin üstünde yürür… Türlü kerametlere erer.  Üzerinde dünya yükü olmayan gibi, öylesine hafifler ki…

Oruç, yokluğu keşfederek dünyadan yok olmaktır. Allah'a yakınlaşmaktır. Şükreden kalp ile manevi huzura ermektir.  İnşallah, orucun manevi ekseninde, kulluğumuzu hakkıyla ve coşkuyla yaşayarak eda etmeyi Mevla cümlemize nasip etsin, Amin…

 

Saffet Kuramaz

( Bu Cumartesi Ramazanın İlk Günü başlıklı yazı safdeha tarafından 25.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.