Süreç bu haliyle El süreci anlayışı haline gelecekti. El, El Şadday dağı
sahibi olmakla eylemli olup asıl niyetini söyleyecekti. Asıl niyet, kolektifin
olan her tür zenginlik kaynağını El mana düşüncesi adı altında, El adamı olma
üzerinde özel mülk sahipliğine çevirmekti. Kolektif zenginliğinin içinde insan
emeği ve insan bilinci de vardı.
Böylece ortam, kimi kişiler üzerine rızk, nasip ad edilen mal mülk sahibi
olmanın egemenliği haline getirilmişti. Süreç kimi kişilerin mal, mülk
sahipliği üzerinde hegemonyacı oluşun eksen çekimin; çevrimi edilmişti. Bu nedenle El'in sahipliği olan Şadday dağı
ve çevresi gibi bir malı, mülkü El; istediği kişiye güya vaat edilen olukla verilecekti.
El mülkü, El adamı olan Awram'ın olduktan bir hayli sonra El mana düşüncesindeki
somutun ne olduğu ortaya çıkacaktı.
El mana düşünceli, El inanıcısı kişiler; tam El malını, El'in mülkünü sayıp
söylemeye alışmışlarken; bir de bakmışız ki, El'in dediğimiz de El’in olan mülk
te kişilerin malı mülkü olmuştu. Anonim olan mal mülk iyeliği El anlayışlı mana
şahsında; kişi sel vaatli tasarruflara dönüştü. Böylece süreç; iyeliği olan
kişi takdirli, kişi sahipli, mutlak egemen oluştu. Bu yolla köleleri de olan bay
erki dediğimiz (monark dediğimiz) mülk sahipliğine dönüşmüştü.
Önce kamunun olan mal mülk karşı konulamaz bir El mana anlayışı üzerine
transfer oldu. Bu mantık eski totem meslekli emekler değişimi üzerindeki
denklikle meşruiyet olan hak edişi,
ortadan kaldırdı. Değişilen
emekler denkliği yerine El iradeli söylem üzerinde sürecin meşru edildi. Ki
özel mülke karşı olası itirazlar böylece El üzerinde ön görülen bir meşruiyet
karşılanmasına dönüştü. Olmakla gerçeğin
üzerinin örtülmesiydi. El mantalitesi ilk özel mal mülk sahipliği oluşun
iktisap şekliydi.
El'in Dağı, El'in mülkü, El'in Toprağı anlamına gelen El Şadday, El Şadday
denen Dağ olan mülk ve El Şadday'ın dağında otlayan, kamu malı, koyun sürüsü günü geldiğinde
bakmışsınız ki Awram'ın olmuş. El Şadday ve El Şadday denen de; meğer Awram
olmanın, Musa olmanın, Sargon, Hamuraba, Nemrut olmanın kendisiymiş.
İzole yapı kendi yağında, kendini kavurma süreciydi (kendi kendine yeten
olanın süreciydi). Sürecin içi üretim teknik teknolojileri nedeniyle ürün
bolluğu; ürün çeşitliliği ve buna bağlı nüfus artışı bağlamı içindeki hacim
artışı nedenle, El Şadday; El Tur kadar olan kendi yüzey alanını çevresinden yeryüzüne
doğru genişletecekti.
Yani süreç en azından yüzey alanı olmakla, kendi kendine yeten olmaktan;
çıktı. Süreç yüzey alanı bağlamında ve kendi emeği yerine başka emeklerin
sömürülmesi kaynaklı kendi kendisine yeten oluştan çıktı. Dışa doğru ganimetçe
bir büyüme içinde oldu. Süreç egemenlik ihracıyla yapıyı büyütecekti. Bu süreç
te ister isteyerek ya da isterse istemeyerek bay erkli sentezlerinin ortaya
çıkması demekti.
İstemeyerek olan sentezler, kavgalı oluyordu. İbrahim kendi bay erki El'ini,
Nemrut ta kendi El'ini meşru görmekle kavgalar başlayacaktı. Yani herkes kendisine mal mülk veren kendi El
kaynağını meşru görüyordu. Haliyle Awram bay erkli El egemenliği; Nemrut u
meşru gören El egemenliğini tanımıyordu. Ha keza Nemrut ta Awram sahipliğini ve
Awram’ı zengin eden başka El’ egemenliğini tanımıyordu.
Bu kavgalar, geri bağlanım yasalarından kopuk mantalitelerdi. Herkesin mantığı
kendi El'ine göre anlatımlarla, yeniden, yeniden hikâye edilecekti. Çünkü süreç
çok uzundu. Uzun olanı anlatmak ta uzun olacaktı. Sargon, Nemrut, Awram bir El meşruiyetle
mal mülk ve kul sahipli oluşun adıydı. Sonra da bunların sentezi, damgasını
vuran kişiden ötürü El adı, kişinin adlarına dönecekti.
Sargon adlı El sentezi, 55 bay erki sentezin içinde olmakla 55 El oligarşisi
olanı yönetmekti. Bu Sargon oligarşisi içinde Nemrut toprağı da vardı. Firavun
olan El mülkü içinde isteyerek ya da istemeyerek bir katılım yapmış olan Musa
sahipliği vardı. Tur dağı sahipliği niyetiyle, yola çıkan bir sahiplik
anlayışıydı.
Kul olan Musa simgeli El, Firavun olan sentezin El mülkünden kaçırdığı köle
kişilerle sürüsünü medyan civarındaki Tura (Sina dağına) doğru götürüyordu
(Mısırdan sürülüyordu). Musa tur dağı
(Sina dağı) sahipliğiyle hayli uzun bir çetin mücadeleye girişecekti. Musa, bir
sahipliğin sürekli olur süreç adıdır.
Musa, Awram gibi anonim sahiplik olandan kopan bir El sahipliği değildi.
Köleci ittifak içinde kopan El sahipliğiydi. Bu nedenle mücadelesi daha bir
çetin olacaktı. Önce 40 sene kadar sürecek olan bir izole yaşam içinde bu ideal
büyüyecekti.
İzole yaşam içine sığmayan çatışma ve bölünmeleriyle Musa, kendisine yen
bir sentez oluşu yolunu ülkü kılmayı meşruiyet edecekti. Bu nedenle Awram üzerinde vahdetle “arzı
mevud” vaatlerine sahip çıktı. Awram ideolojisi etrafında YHW olan kendi birliğini;
çevreye yayılmanın senteziyle, sürdürecekti.
Tarihin bilinci bize
şunu gösterir. Köleleri, ölümlerinin bir işe yaramasıyla cennete gönderenler;
yine günümüzdeki özelleştirme olan ihale şartnamesi içinde; şartnameye uygun olukla
yapılan ihale; ihale zedeleri beş kez zehirlemeye de izin verenlerdi. Maden göçümlü
ölümleri, “El söylemli fıtratla” şartname içinde kılanlardı.
Cephanelik patlaması
içindeki ölümler vs. Sebeplisi, El tipi kayra içinde tınım sızla olan ihmal ölümler;
El kayralın cesaret üzerine birbirine sucuk, halı hediye edenlerdi. El kayralın
cesaret fıtrat ölümleri! Görmeden düğünlerde takı yarışı içinde olanlardı. El
kayralın öz güven El olmadan önce "Parmağında yüksükten fazlası olan
çalmıştır" demekle Al ağızlıdır.
Milyar liralara kavuşanlar
olmakla da; hep aynı El, kişilerdi. Köle, öğretilmiş çaresizlik içinde
(kaybettirme üzerine olan fıtratça sistem içinde) bunu hiç göremiyordu. Görse de
kişiler o kişinin Ali ağızlı oluşuna öyle inanmıştı ki, o kişinin Karun oluşunu
o kişiye kondurmuyordular.
Hâlbuki üreten ilişki
içindeki insan, emeği olanı; ya da kendisinin olanı; kendisinin alıp
almamasında hiç bir fıtrat yoktu. Ayakta duramayacak olukla göçecek çadıra
direk koymamanın, hiç bir fıtratı yoktu.
Kolektif zenginlikte çayın
taşıyla, çayın kuşunu vurmak gibi; milletin emeği olan vergi paralarıyla; yine
milletin toplum gücüyle; millete hizmet etmeye aracı olmak vardı. Bir yetkilenme
olan millete hizmet etme için yönetime gelenler; sanki kendi banka çeklerini
bozdurmuş ta yol yapmışçasına bir tavırca oluşun küstah söylemlerine hiç bir
minnet ve mihnet borcumuz yoktu.
Bu tarz söylemle olan
Nemrut tavırlar genelde, psikolojik bozukluğu olan had bilmezlerde şeytan kibri
içinde bunlar bunu deme cesareti buluyorlardı. El manalı takdir etme mantığı önce
kolektif olanın elindekini kaybettirme üzerinedir. Sonra da kişilerin elinde
olan emek gücünü kaybettirme üzerinedir. Öğrenilmiş cehalet ve öğrenilmiş
çaresizlik budur. Öğrenilmiş cehalet ve öğrenilmiş çaresizlik içinde olan
kişiler de El mantığı ile kendisinin olanı kaybettirmesi içinde buna;
"Allah razı olsun" diyorlardı!
Her gün aynı işi ya da
her gün aynı şeyi yapıyorsak; biz nedenini bilsek te bilmesek te bu geri
bağlanım yasaları üzerinde oluyordu. Her gün farkında olukla ya da farkında olmadıkla
el yıkıyorsanız; bunun geri bağlanım yasası sağlıktır. Bize göre olan en temel referans neydi? Enerji
sağlamadır. Enerjiyi nasıl sağlıyoruz? Beslenerek. Beslenmek için önce doğada
avcılık toplayıcılık yapmakla besin sağladık.
Şimdiki bu enerji
sağlama süreçleri parçalı üreten ilişkilerin sekanslı çalışması üzerinde
olmaktadır. Sizin hep aynı işi ya da hep aynı şeyi yapıyoruz, dediğiniz aynı
şey; enerji sağlama süreçli geri bağlanımlara neden oluyorsa o şey (geri
bağlanım), aynı şey olmaya hep devam edecektir.
Geri bağlanım yasaları
bizim keyfimizin üzerinde bir yasaydı. Hiç bir düzenletil olan süreç, buna
aykırı olamazdı. El süreci bile. El emeğinize aykırı değildi. El emek gücünüze
aykırıydı. Bunun için de önce kendisini mal mülk sahibi yapıyordu. Sonra da
emek gücümüze mal sahipliği üzerinde benim hakkım diyordu. El, sizin bu gaspla
olan emeğinizi de geri size; lütuf, ihsan, merhamet, rızk oluşun türlü türlü
kıyafetiyle söylüyordu. Bu söyleyişler size öğrenilmiş çaresizlikler içinde
kaybettirmeyi öğretiyordu.
Çocuklara tecavüzde
bir kerecik olmakla (kesleriyle olmakla) ve bu durum bir kere ( hâlbuki keslerce)
görülmekle bir şeycik olmaz demeyle kaybettirme üzerine kurulu sistemin
sözcüleri; özelleştirilen yemek ihalelerinde de bu bir kerecik lafzını beş kes
zehirlenme olana kadar bir şey olmaz diye ihale etmişler. Olası ki maden
kazalarını da 15 kez, 301 ölümlü olana kadar bir şey ifade etmez diye
veriyorlardı(!)
Eğer tecavüz tekil
değil de “milletin orasına kayacağım” diyenle çok kezlik olan fiil; Millet hem
çokluk hem tekillik ifade eden kavramdır. Millet pazara gidiyor dediğinizde
millet çokluktur. Yüce Türk milleti dediğinizde millet tekil olur. O kişi
millet dediği için sıfatsız da olsa millet çokluğu millet tekilliğini de oluşur.
O kişi çokluğa tecavüz ettiği halde; çokluğun tek adı olan “millet” lafzını
söylediği için bu fiil de tek kezlik koyma olmaktadır. Bu yüzden bu kişi
keslerle ihale alıp devlet uluları da onla yürüyordular.
Doğada tüm süreçler
tekil oluşla (yalıtımla) yola çıkıp tekil oluyordu. Çoğul oluşla yola çıkıp
sentez ile tekil oluyordu. Bunlar birbirini doğuran, birbirine dönüşen; yansıma
süreçler kesikli sürekliliği olmakla sürekliliktirler.
Bir atom elektrik
yasalara; Pauli dışlaması yasasına ve valans bant yasalarına uymak gibi geri
bağlanım yasalarıyla inşa olur. “Bir ırmak içinde aynı suya iki kez
girilememesi” gibi bir sözde teklik ya da çokluk olan süreçlerin altında geri
bağlanım yasası dışında, hep aynı şey akıp gitmez. Bunlar iyi bilinmelidir.
Totem yapı izole yapı
içinde tekil olukla bir kişiler çokluğudurlar. Ön ittifaklar gruplar çokluğu
altında yine bir ilahi tekil oluşturlar. Kişi tekilliği de, kişinin çok
hücreliliği ile başlar. Hücreler dünyası da hücre içi organ el yapılarından tekil
olan özneler dünyasına kadar birçoklukturlar.
Doğadaki seçme ayıklamalı
süreçler çokluğu içindeki seleksiyonlarıyla hücreler organizma veya vücut ya da
kişi, birey dediğimiz tekliği olmuştular. Totemi sentez bir çokluk olmakla birlikte
ilahi ittifakı içindeki sentezin tekilliğiydi. İttifak sonrasının özel kişi
tekliği ittifakı çokluğun bir yetenek sentezidir.