İstanbul kadar yorgunum
akşamdan kalma anason kokulu hüzünlerim
sustalı bir yalnızlığı heceliyor
dilimde çoktan susmuş alfabeme
suratı asık gri bulutların avuç içlerinde
güneşini arıyor yetim bakışlı sabahlar
kentin kalabalık sokaklarında yürürken
ayağım takılıyor tekil düşlerime
yalnızım...
çoktan seçmeli bir sınav hayat
dört doğrunun bir yanlışı götürmediği
günah işlemenin çok kolay
arınmanın ise bir o kadar zor olduğu
hiç ölmeyecek gibi yaşıyor insanlar
içten gülüşleri itinayla eskitmiş yüzleriyle
oysa ölüm gölgesi kadar yakın herkese
İstanbul kadar dağınığım
acıları tecrübe diye bastım bağrıma yıllarca
sevgilere sarıldım dört elle
zaman en iyi ilaç diye avundum
güzel günler için rengarenk umutlar sakladım ceplerime
ama hep hüzzam makamından geçti gönül notalarım
karayel esti rüzgarlarım
şiirlerime döktüm yüreğimin zehrini
şiirlerim durmadan kan kustu gecelerce
kimsesizim...
kulakları sağır eden bir ölüm daha d/üşüyor şehre
kelimelerimin selası okunuyor
derin bir çentik daha atıyorum yüzümdeki çizgilere
iki yakası bir araya gelmiyor hayallerimin
güvercin bakışlı acılar doğuruyorum her yeni güne
susuyorum...
İstanbul kadar ağlamaya hazır gözlerim
bir martı olsam şimdi
dudaklarımda türkü renginde çığlıklar
karışsam denizlerin en koyu maviliklerine
son bulsa hiç’liğim
son bulsa, yaşıyor gibi yapıp aslında yaşan(a)mayanlar
sana söz İstanbul bir daha ağlamayacağım
GAMZELİMM