Sen bir insanın yüzüne bakarak ne düşündüğünü nereden bileceksin, hele yüzüne gülünce, seni dinlediğini gördükçe anlattığın konularda seni onaylayıp onaylamadığını nereden sezeceksin… Şu dünyadaki çıkar hesapları oldukça, insan içinde ne çok canavar yaşatıyor ya da patlamaya hazır yanardağı olduğu halde sırf çıkarı için dışında uysal bir kedi gibi görünürken, gerçeklerin başka türlü olduğunu nasıl çözeceksin ki…!

 

Ya ayıp olur diye,

Ya kusur bulur diye,

Ya da dostluk ölür diye…

 

Suskun ve kendini sana karşı kontrol eden bu basıncı nereden bileceksin!

 

Rızık korkusu

Gelecek kaygısı

Üstüme üşüşür diye ayısı…  

 

Nefsine dur diyen bir mahkûm aşağılanmışlığının grizu gazı birikimini nereden hissedeceksin ki…

 

İnsanın içinde neler var, var oğlu var… Zalime boyun büken, rızkını almasına yol veren, gördüğünde yolunu değiştiren, o kişilikte sessizliğinin içinde kıyamet koparmaktadır aslında! Dalgınlığını yüzüne kusan birisine, şaşar gibi bakar, ürperir… Acaba içimdekileri bilse ne yapar, sonrasında bende ne yaparım ki… Bana dokunmayan bin yaşasın der, şimdilik kurtuldum der en sonunda!

 

İnsanın içi ve dışı farklı olunca, mutsuzluk başlıyor. Kimse onu rahatsız etmese de, kendi kendini yiyen bir mücadele, hızlıca kişileri yaşlandırıyor ve hayata küstürüyor, yaşama heyecanını yok ediyor!  İnsan içindeki hücresinden çıkmaz ama hapishane gibi dışında dünyasını daraltan hücrelerde de yatmak istemez, bu nasıl bir çelişkidir oysa… Gerçek hücrede yaşayan, her türlü hapishaneye gidecek fiilleri içinde işlerken, hâkimi kendi olup, kendi kendini mahkûm eden bu senaryo ne korkunçtur.  Öğüt vermeye kalkana, korkuyla ben her şeyi bilirim diyerek kaçak cevap veren ukala tiplemesi, aslından var olan korkuyu bastırması ne kadar korkunçtur.

 

Oysa içimizi de dışımızı da Allah biliyor. Bu yüzden “Hayâ!” dinimizde çok önemli bir yer tutmaktadır. Sanki her yerde Allah varmış, duyuyormuş gibi, her hesabın bir tek sahibi varmış gibi yaşamak, ne güzeldir. İşte hayâ sahibi, içi ve dışı bir insandır. Ne düşünüyorsa aynısı yaşar, karşısındaki insanı dinlerken duygudaşlık yapar.  Böylece de çevresine güven verir. Maalesef, insanlar bu manada hayâ sahibi değildirler… 

 

İçimizde yaşattığımız her şeyi, hayallerimizi, ümitlerimizi, kötülüklerimizi gün gelir gerçek yaşamımıza da illaki yansıtırız. İçimizdeki yaşattığımız cinayetler, elimize geçirdiğimiz tabancaysa patlar arka arkaya, bıçaksa, gider gelir bir tene düşünmeden kaç kere… Adı insanın ailesini katletti olur, adı miras cinayeti olur, adı sen haklısın ben haklıyım cinayeti olur! Yakar sonuçları ona seven kim varsa, buna şahit olan ya da işiten kim varsa etrafına  da korku yayar… Terör estirir!  

 

Ağzımızdan her çıkan dua gibidir, yuttukça mideden kalbe geçer… Kötüyse, kötülüğü, iyiyse iyiliği her kalbin çarpışında dışa vurur, köpürür dalgalar misali… Bu yüzden, şer duayı hayatımızdan çıkarmalıyız, lanet okumamalıyız, belâ konuşmamalıyız. Keskin sirke küpüne zarar sonuçta! Hayâ sahibi olmalıyız Hz. Osman gibi… Dua ediyorum ki, hayâya dikkat eden Allah’ın halis ve ihlas sahibi kullarından olmayı Rabbim cümlemize nasip eder inşallah! Ne yersek onu çıkaran vücudumuz, ne düşünürsek de onu hayata geçirir sonuçta, aman dikkat edelim…

 

Saffet KURAMAZ

( İçimden Ne Geçtiyse Hayâ Ettim başlıklı yazı safdeha tarafından 19.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.