Kiremit renginde olmalı makbul acılarım,

Deşifre ettiğim yalanlarını da muteber yalancıların

Yok saydığı Tanrı’dan yana olmalıyım.

Öbeklerin közünde;

Onanmaz gölgelerin de gücünde

Ve Pişekar bir sitemle yalıtıldığım

İstanbul akşamları.

 

Yalnızlığımı beyitlere sardım;

Sarıp sarmaladım düşük yaptığım ölü kelam yüzlü çocukları:

İrili ufaklı her biri,

Lahzanın titrek ışığında

Yine gözlerimim nemi

Hem de en ceberut yaygara

Bazen künefe tadında

Bazense şaibeli bir sancı

Yine örttüğüm değil de örtündüğüm gök kubbede;

Elimi tutarken Tanrı.

 

Gördüm belki de en aykırısını;

Aşkların yarasına tuz bastığım,

Yalanların hasına da çelme taktığım

Ve üst üste koyduğum tuğlaları

Islak çimento ile betonarme bir iskelet babında

Körüklenen ne çok ne çok sancı.

 

Aşka banmıştım ilk şiirimi,

Tahta takozunda gölgeli imgemin,

Buğusu üzerinde ölümlü sevdamın,

Ha, bir de unutmadan ve

Henüz ıslah olmamışken okul yolunda

Gömleğimde kayıp düğme misali

Sevdiğim her şaibeli yürekte.

 

Bir sitayiş belledimse affola;

Yerli yersiz serzenişlerde en defolu nota

Yine adı sol

Yine solumda

Yine soldan sağa koca yürekli bir mecra

Üstelik görmediğim

Görünmediğim lahzasında

Şiirden müteşekkil evimin penceresine konan

Ölü bir serçe tadında

Sevdiğim her cümle,

Evrildiğim her yaka,

Enikonu acıdan yana ömürlük bunca şarkı.

 

Ah’larımı sattımsa kime ne?

Sevdimse zoruna mı gitti, demelerin bile yok iken

İrili ufaklı tasası

Hele ki solun merciinde

Kapanmaz yüreğin iki yakası.

 

Ah, debdebeli şiir!

Ah, kanatan şair!

Ah, yaralı ve şaibeli yürek!

Bir el vermeni beklesem de ne gam,

Densiz bir kelama konsam da mı yalandan çok öte?

 

Savsam keşke sıramı

Ve soğusa bedenim.

Körebe misali konduğum her satır

Demek ki lahit olacakmış

Görmediğim her dilim

Yine bandıkça adımı,

Yine yandıkça derin derin her hücremde

Aşka dair.

 

Kalburüstü bir hezeyan benimki:

Bil ki anlatmayı çok denedim.

Çıktım yola aşk ile

Erdim sona densiz bir seyir ile

Hem de ne için?

 

Sormalı, sarmalı ve yanıp yanıp ermeli

Hidayetin en tepesine.

Aşkı köz bilenlere biat,

Şavkı şiar bilenlere inat, demenin bedeli olsa olsa

Kaynakçamda aşk ve rabıta;

Yüreğin tozlu pervazında

Salkım saçak üç beş hece:

Dirliğin kelamı

Aşkın da beyanı bunca sitayiş,

Gidip de dönmeyenlere asla etmem serzeniş.

Ben ki benden bıkkın;

Sen ki sarmalında özlemin

Ve umarsız bir kölenim ne de olsa.

Gel demeni bekleyip de gitmeden yana tüm derdim.

 

Hem de ne için?

Sormaların bir öncesiyim,

Aşkların en revnak lehçesiyim:

Konuşmaya olmasa da mecalim bazen

Demediklerimi bile keşke affetsen.

 

Kin ya da kibir, deme aslıma;

Sazdan sözden çıktık madem bu ölümlü yola;

Dediklerime binaen asla çatma kaşını;

Keşke bilsen şu garibin demediği fermanını.

Göllerde kuruyan bir nilüfer,

Açmadan solmayı şiar bilen bir gül’üm işte:

Yaprağı solgun dalı kırık olsam da her gece

Yine doğmaya aday yeni günde,

Solmak kadar güzeli var mı?

Hele ki açmayı dilediğin onca yürekte

Uğrar mı insan hiç gazabına şeytanın?

Hele ki aşkı da inancı da

Yüreğin dibine kazanın…

( Yalnızlığımı Beyitlere Sardım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.