HAYAT ERTELEMEYE GELMEZ
‘MANOLYA KOKULU HİKÂYELER’ adlı kokulu kitaptan seçme öyküyle giriş yapalım:
HAYAT ERTELEMEYE GELMEZ…
“Hayat akıp giderken…
*Siz siz olun, bugün aklınızdan geçen güzellikleri asla yarına bırakmayın…
*Ne yapacaksanız, hemen ama hemen şimdi yapın…
*Çiçek mi sulayacaksınız, sulayın…
*Kitap mı okuyacaksınız, okuyun…
*Sinemada çok beğendiğiniz bir film mi var, hemen gidin seyredin…
*Sevgilinizi öpmek mi istiyorsunuz, hemen öpün…
*Bir yakınınızı aramak mı istiyorsunuz?
Sarılın telefona ve hemen arayın…
*Yiyin, için, şarkı söyleyin, dans edin…
*Ama ne yapacaksanız, hemen yapın…
Çünkü siz bugün bugünü yaşıyorsunuz…
Ve yarını da yaşayacağınıza ilişkin hiçbir sözleşmeniz yok.
Geçtiğimiz gün bir mezarlık ziyaretine gitmiştim… Orada, aramızdan zamanlı veya zamansız ayrılan 7’den 70’e çok sayıda insan sessizce yatıyordu…
Orada yatanlar sadece bedenler değildi… Ertelenmiş umutlardı…
Söylenmemiş sözlerdi… Yarım bırakılmış işlerdi… Evet, evet…
Kim bilir onlar hayata veda ettikleri sırada neleri yarım bırakmışlardı?
Kimisi, “Tamam, onu kırdım ama nasılsa yarın gönlünü alırım,” diyordu…
Kimisi, “Adam sen de, bu konsere bir dahaki sefere giderim,” demişti…
Kimisi de, “Tatile haftaya çıkarım, hele şu işi de halledeyim,” diye düşünüyordu.
Ve onlar hiçbiri düşündüklerini yapamadı…
Belki bir küçük çocuk babasından gelecek bisikleti bekliyordu…
Adamsa, “Bu akşam yorgunum, yarın alır giderim” diye düşünmüştü… Ve o çocuk bisiklete binemedi…
İtiraf etmeliyiz ki bizler; belki iyi belki kötü ama çok yanlış yaşıyoruz…
Hepimizin hayatı yarınlara bırakılmış işlerle, ertelenmiş umutlarla dolu…
Çalışıyoruz, çalışıyoruz…
Hayatın tüm güzel renklerini ellerimizle itiyoruz…
Ve de sanki tüm yarınlar bizimmiş gibi, hayaller kurup duruyoruz…
Sevinçleri, mutlulukları hep sonraya bırakıyoruz…
Bizler var ya, bizler… İnanın çok yanlış yaşıyoruz…”
Hayat ertelemeye gelmez… Çekmecelerde
yıllardır bekletilen hediyelik meyve kokulu mumlar, askerlik yıllarımızda bavulda
biriktirdiğimiz tekrar okunmayı bekleyen yıllanmış mektuplar, okunmak için
ertelenen kitaplar, film kutumuzda izlenmek için bekletilen en iyi aile
filmleri ve belgeseller, en yakın komşumuz için düşleyip de yapmayı unuttuğumuz
kek tarifleri, telefonun bir ucunda bizi bekleyen ve aranmaya hasret aile
büyüklerimiz, evlenip yuva kurunca yüzünü unuttuğumuz ilkokul arkadaşlarımız,
uzak şehirlere gidip de adresini alıvermeyi unuttuğumuz çocukluk
arkadaşlarımız, özgürlüğünü kısıtlayıp kafese koyduğumuz güvercinlerimiz, anne
babamıza hayattayken söyleyemediğimiz en içten ‘Seni Seviyorum!’ sözleri,
yürekten sarılamadığımız erken vefat eden kardeşlerimiz, sımsıkı sarılmayı
ertelediğimiz can dostlarımız, öpmeyi unuttuğumuz çocuklarımız, dünya
telâşından sulamaya zaman bulamadığımız narin saksı çiçeklerimiz, yoldan
geçerken selâm vermeyi unuttuğumuz mahalle komşularımız, ertelenen düşler, söz
verilip de yapılmayan hayaller, saklanan gülüşler, bir demet gül yollamayı
unuttuğumuz kalpler… ve daha fazlasıyla gizlenen binlerce pırıltı alevleniyor
her birimizin iç dünyasında.
Bir çiçeği sevgiyle sularken kuş seslerini
de duymalı o anda. Bir kitabı ilgiyle okurken sonraki okunacakları da
listelemeli. Bir yemeğe sevgimizi katarken aç yatan komşumuzu da davet etmeli.
Ana baba, eş dost, öğretmenlerimiz, evlâtlar, akrabalar, komşular ile bereketli
bir gönül sofrası kurmalı muhabbetle. Güzeldir hayat ve içinde insan da yer
aldıkça ballanır. Bir dakika sonra vefat edeceğiz yahut yüz yıl yaşayacağız.
Ölüm bizim elimizde değilse, o hâlde şükredip dua ile taçlandırmalı ve akışına
bırakmalı. Ertelenen iyilikler hemen öne alınmalı ve anında sıraya konmalı
mutluluk. Hayat ne ertelemeye ne de erteletmeye gelir dostlar. Yerimizden
usulca kıpırdayıp ilk adımı biz atınca dünya güzelleşir aslında.