Bu gün ayrılık,
Şimdi sırası değil sonra ağlarım.
Yarın kapımı çalacağım, açan olmayacak, o sırada yasta olacak herkes, perdelerim kapalı, ışıklarım sönmüş, izlerim duvarda asılı duracak. Zil sesine ayakkabılarım, yine boyasız kapıda, gülümseyecek. Eşyalarım bıraktığım dağınıklıkta toplanmayı bekleyecek.

Yasım düşmüştür gül suyuna, gül anlamadı beni ya, ne çare, ona ne anlatayım artık. Satır satır düştüm de şiirlere, hiç kimselere ah’ım olmadı. Üzülüyorum, bekletmeyin uğurlayın sessizce.

Bu gün ayrılık,
Şimdi sırası mıydı, ocağın üzerinde aş hazır duruyordu, çocuklarım aç kalacak, o telaşla doyuranları olmayacak. Ah! Kara gözlülerim, yatarken sizi kim koklayacak, gecenin ortasında saçlarınızı kim okşayacak, içim acır, ben acırım. Sabahları bensizliğe mi uyanacaksınız, kanatlarım yeter mi acınızı sarmaya. Kınalı kuzularım diliniz ana’ya uzak mı duracak.

Mezarım kazılıyor / uzakta bir köy, yabancı. Ne olur beni köyüme gönderin. Soğuk bir iz bırakıyor bedenimde su, üşüyorum. Oysa ben sıcağı severdim, eylülün ılık rüzgârlarında ‘işte bu benim’ derdim. Mevsimlerim bahar yeşilinde tükendi, yok başka baharlara mecalim.

Bu gün ayrılık,
Şimdi sırası mıydı, dün Aylin’i üzmüştüm, bu gün fırsatım olmadı yarın güllerle gönlünü alacaktım, can dostum, canım. Bu gün ben ağlamayacağım, tek tek dolaşıp ağlayanlarımın yaşını okşayacağım. Ağlamayın, ağlamak bana düşer.

Tabutum hazır / dar mı? Darlık içinde gözlerim güneşe bakar mı? Gölgede duruyorum ağaç ceviz mi, çınar mı? Bu bahar erken geldi, papatya tarlalarında daha dün gezdimdi. Bu gün, hesapta yoktun ki ayrılık, sana gel diyen mi oldu?

Bu gün ayrılık,
Şimdi sırası mıydı? Bu yaz gurbetin ayağını kırıp köyüme varacaktım, toprağımı öpecektim. Yollara düşmüştür şimdi anam, babam, bacım, gardaşlarım… Karşılarında boylu boyunca yatmak / utanırım. İlk defa ellerini öpmeyeceğim, kollarımı boyunlarına sarmayacak, başımı omuzlarına koymayacağım. İlk defa karşılarında susacak, susacağım.

Toprak atarken üstüme elini acıtma, titrerken gözlerin yaşını akıtma can, dik tut başını düşmanıma bakıtma. Her gece lambaları yak, karanlığa saklanma, gün ışığı ile dolaşırım buralarda; ya bir serçe gagasında ya yüzünü okşayan günün avuçlarında.

Bu gün ayrılık,
Şimdi sırası değildi, İstanbul tütüyordu gözlerimde, Samatya sahilinde bir mangal alevi, Yedi Kulede sazın sesi. Hayriye Ablamın asırlık ahşap evinin gıcırtıları, tren seferlerinde sallanan duygular. Sahi, Bayrampaşa Menekşe Sokak’ta Filiz’in düğünü de vardı Haziranın yirmi sekizinde, ben o gün çok güzel olacaktım.

Güneş doğmayacak mı artık, kalemim yazmayacak, dilim dönmeyecek mi? Yağmur sonrası ben sırılsıklam, gökkuşağı akmayacak mı gözlerimden? Kar taneleri saçlarıma düşmeyecek, tenimi ayaz üşütmeyecek mi? Titremeyecek mi gönlüm, bir gün batımı İstanbul Boğazında?

Bu gün ayrılık,
Türküleri bırakıp telde beklemez mi yarını? Alıp ruhumu gizli bir aceleyle…. Dur biraz acele etme, benim düşüm yarım kaldı son şiirimde…

Şimdi sırası değildi! Hoş geldin ayrılık, hoş geldin can evime. Birazdan gidiyorum elveda… elveda…


Nevim Karahan

( Bu Gün Ayrılık başlıklı yazı Nevm Karahan tarafından 1/19/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu