1
Pano da büyük kocaman bir reklam
''Muhterem Sami Fakılıgiloğlu'nun Beklenen Kitabı Tren Kaçmadan Koşun Peşinden
ve Hemen Atlayın Çıktı.'' Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı... Tanıyor muydum
muhterem beyefendi Muhterem Sami Fakılıgiloğlu'nu... Evet, evet kitapçıları
gezerken bir kaç kitabı gözüme takılmıştı, çok da ilgimi çeken konularda
yazmıyordu Muhterem beyefendi, tabi ki bu da onun muhteremliğinden bir şey
eksiltmeyecektir hali hazırda...
Kafamda bir sürü sorular o büyük
meydanda ki panonun önünde reklamı inceliyorum. Altında fiyatı da yazıyor tamı
tamına otuz iki lira elli kuruş. Hmmm, pahalı da bir kitap... Beş on gün sonra
iyi satarsa korsanı da çıkar amma, ben korsana karşı olduğum için hayatta
korsandan gidip de kitabını almam. Bizim bildiğimizi eski devirlerde gemi
korsanları vardı, onlarda tarih sahnesinde çekileli yüz yıllar oldu
neredeyse...
İnsan kendi de bir şeyler karalıyor ise
haliyle kendi hangi edebi türde yazıyorsa daha çok o konuları seçiyor kitap
alırken. Bendeniz de öyle yapıyorum. Kitap ile ilgili bir sürü soru kafamda
''Acaba kimler kimler heyecan ile bekliyordu bu kitabı?'' Öyle ya birileri
bekliyor ki afişte ''Beklenen Kitap'' diye bir ifade var. ''Sonra ne kadar
zamandır bekliyorlardı?'' beklemek dediğiniz zaman ucu açık bir ifade... Hemen
yanımda bir zarif bayan o da afişe bakıyor. Yanaşırım terbiyeli bir şekilde
''Hanımefendi siz de bekliyor muydunuz?'' kadın biraz şaşırır. ''Size ne
efendim beklerim beklemem, hem biraz sonra gelecek benim beklediğim, kendisi de
kikbokscudur, söylersem un ufak eder sizi.'' Hay Allah yanlış mı anlaşıldım
acaba? ''Yok hanımefendi ben onu demiyorum, afişte ki kitabı bekliyor
muydunuz.?'' Hanım yine şaşırır. '' Yok be anam ne kitabı ben son kitabı
ilkokul bir de okumuştum o da Cin Ali miydi Cin Veli miydi öyle bir şeydi
işte.'' Anlamış gibi başımı salladım...
Bütün tanınmış kitapçılardan kitabın
temin edilebileceği de afişin altında belirtiliyordu... Küsuratlı fiyatlar oldu
mu hiç hoşuma gitmez. İnsan şunun fiyatını ya otuz lira yapar ya da otuz beş
lira... Giderim alırım belki ama o otuz liraya kıyarım da o iki buçuk lira bana
biraz koyar, diyeyim yani... Eskiden paraya para demediğim zamanlarda yani çok
kitap alırdım da şimdilerde meteliğe tek tek ve makineli tüfek ile ateş
ettiğimden kitap alırken de seçici davranıyorum haliyle...
Yine afişi inceliyorum. Sayın
yazarımızın da entel bir fotoğrafını koymuşlar afişe... Büyük ihtimal ile
adından anladığım kadar kişisel gelişim kitabına benziyor. Benim hiç haz
etmediğim bir konu. Zaten kişisel gelişim kitaplarına çok kafayı da takarsanız,
kişisel gelişemezsiniz fazla, kişisel bir gelişim için insanlar ile tabiat ile
diğer bütün canlılar ile sıkı fıkı olmanız lazım... Yine bir delikanlı yanaşır
afişe bakarken, benim ağzım durur mu? ''Delikanlı sen de bekliyor muydun bu
kitabı?'' Delikanlı da afallar ''Yok amca ben kız arkadaşımı bekliyorum şurada
hamburger yiyeceğiz de sonra da şu parkta ders çalışacağız, ondan sonra da
belki ev de pul koleksiyonu mu gösteririm.'' Aman Allah'ım gözlerim yaşardı bu
devirde hem de pul koleksiyonu yapan bir delikanlı maşallah diyelim biz de...
Ben de delikanlı iken plak ve kaset koleksiyonumu gösterirdim...
Okuma oranlarının çok da yüksek olmadığı
bir ülke de acaba bu kitabı kaç kişi bekliyordur ki bir düşüneyim. Seksen
milyonun zaten on beş milyonu bebe belik olsa geriye altmış beş milyon kalıyor.
Altmış beş milyonunda yaklaşık yarısı kitap okumayı sevmiyorsa kaba hesap otuz
iki buçuk milyon kalıyor geriye... Otuz iki buçuk milyonunda yirmi iki buçuk
milyonu sadece gazete okuyorsa geriye on milyoncuk kalıyor on milyonunda yedi
sekiz milyonu kişisel gelişim kitaplarını sevmiyorsa kaldı mı iki milyon. İki
milyonunda en az bir milyonu bu pek bir muhterem yazarı tanımıyorsa kaldı mı
bir milyon. Bu bir milyonunda en az sekiz yüz bin kadarı yazarı tanısa bile
almak istemeyenlerden oluşuyorsa, kaldı mı iki yüz bin. Oooof nereye kadar bu
hesaplar ya! Beklenen kitap bu kim bekliyorsa çıksa da okusak diye, onlar dert
etsin bana ne ki değil mi ama?