Yıllar önceydi. Bir reklam filminde esprili üslubuyla ‘’Eğitim şart ! ’’ demişti, Cem YILMAZ. Kanayan yaramıza tuz basmıştı adeta. Biz gülmüştük kahkahalarla. Durup düşünmedik kimi kastediyor diye. Hiç üstümüze almamıştık.
Gördüğümüz, karşılaştığımız olumsuzlukları, sorunları aşmak için daha iyi bir eğitime ihtiyaç duyduğumuz konusunda herhangi bir fikir ayrılığı yoktur. Söz konusu çözüme geldiği vakit fikir ayrılıkları kendisini hissettirmeye başlar. Elbette insanı diğer canlılardan ayıran bir özellik de budur. Yani farklı düşünmek, farklı olmak. Ancak bizdeki gariplik, bu düşüncelerimizi illa da birilerine dayatmaya dönüştürmek olmasıdır. Biz neye inanmışsak, neyi doğru bulmuşsak ona inanalım, onu yaşayalım bu tamam, peki aynı özgürlüğü karşımızdaki için neden düşünmeyelim? Neden onun da inandığı, daha doğru bulduğu düşünceleri olmasın? Neden birileri, diğerleri gibi düşünmek zorunda kalsın. Bir bahçe, çeşit çeşit, renk renk çiçeklerle daha güzel değil midir? Farklıklar her zaman zenginlik değil midir?
Ne diyor Ömer Hayam:
Öldük, dünyayı şaşkın bıraktık gittik;
Yüzlerce incimiz kaldı delinmedik.
Sersemliği yüzünden bilgisizlerin;
Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik.

Bütün insanların aynı düşüncede olduğu bir toplumda ilerleme olmaz. Bir soruya veya soruna birden fazla çözüm önerilmiyorsa robotlar ülkesindeyiz demektir. Düşünsenize bir soruya herkesin aynı cevabı verdiğini. O zaman sana bene ne gerek var. Gelişmiş ülkelerin atılım dönemlerindeki temel dinamiklerini farklı bakış anlayışı ateşlediğine göre, anayasada ifadesini bulan düşünce ve kanaat özgürlüğünün yasalarla da desteklenerek toplumda hissettirilmesi gerekir. Fikirler, önyargılardan da arınarak dile getirilmeli, tartışılmalıdır.
Kültürümüzü korumaya yönelik dillerden düşmeyen bir sloganımız vardır bizim: Dilimizi Türkçe konuşalım. Yabancı kelimelerin Türkçe karşılığını kullanalım. İthal kelimelere Türkçe karşılık bulalım… Mesela buzdolabı güzel, bilgisayar mükemmel… Peki bilgisayarla dilimize giren megabayt, cigabayt, cd, dvd, rem, harddisk, flaşbellek, vörd, egzel, klavye, monitör, harici harddisk, inç( yazılışları farklı olabilir ) , v.s. bunlar için ne diyeceğiz. Bunlar benim bildiğim ve sadece bilgisayarla ilgili dilimize girmiş ve Türkçe karşılığı bulunmayan yabancı kelimeler. Bilgisayar konusunda iyi olanlar bu saydıklarıma eklemeler yapabilir belki de. Ha buradan şunu da ekleyelim. Dil insanlar arasında iletişimi sağlayan canlı bir vasıta olduğu için dışardan etkilenebilir. Fakat az da olsa diğer dilleri etkilemesini de bekliyoruz. Hem de ayran ve yoğurt dışında. Artık bu iki kelime dışında da dilleri etkilemeli. Atatürk’ün bizlere bir miras bıraktığı Türk Dil Kurumunda görev yapan yöneticiler bu konuda gereken hassasiyeti göstermelidir. (Bu konuda yurt çapında tüm okullar (öğrenciler) düzeyinde ödüllü çalışmalar yapılabilir, radyo ve televizyon spikerlerinden faydalanılabilir, bakanlığız daha aktif hale getirilebilir v.s.) Sadece bunlar yapılmak suretiyle bir dil korunabilir mi? Tabii ki hayır. Ama TDK bu çalışmaları yaparken bilim adamlarından da bilim ve teknolojiye dair buluşlar beklediğimizi buradan iletmiş olalım. Bu buluşlara özgün isimler vererek biraz da biz etkileyelim diğer dilleri, değil mi?
Bir ülkede toplumun önünü açacak, diline sahip çıkacak kişiler sanatçılardır aynı zamanda. Avrupa’da Rönesans’ı başlatan, sanata ve sanatçıya değer veren, Medici Ailesi vardır. Bu ailenin desteğiyle sanatçılar sanatlarını icra etmiş ve günümüz Avrupa’sının fikir bakımından alt yapısını oluşturmuştur. Böylece sanatçılar Avrupa’nın bugünkü gelişiminde önemli rol oynamışlardır. Bizim ülkemizde ise sanatçılar daha çok kazanmak için ne yapabilirimin hesabıyla (daha az vergi vermek için) Alman vatandaşı, Amerikan vatandaşı olmayı yeğliyor. Bakış açısına bakınız. Bir taraftan sanat için para harcanıyor; diğer yandan para kazanmak için sanat harcanıyor. Sanat, kültürün tesis edildiği, istendik davranışların yüklendiği çok önemli bir araç iken; bizde tam tersi kültürümüzün tahribine hizmet ediyor. Açtığı yaraları sarmak için belki de bütün eğitim çalışanları seferber oluyor. Zaman kaybı, emek, heba oluyor. Giden geri gelmiyor, hatta belki bir nesil göz göre göre avuçlarımızdan kayıp gidiyor. Meselâ İvedik filminin ülkemiz gençliği üzerindeki olumsuz etkilerini düşünebiliyor musunuz? Yeni kuşak her zeminde ‘’ivedik’’ olmaya çalışıyor. İvedik, bir insanın gerçekten olmak istediği bir karakter midir? Toplum tarafından ‘’kıro’’ olarak görülen ve dışlanan tipleme, bu filmle beraber gençliğin özendiği bir karaktere dönüştü. Hal böyleyken yapıcı, yönlendirici, aynı zamanda eğitici olması gereken sanat. neye hizmet etmiş oluyor? Tabi ki gerçek sanatçılarımız da var. Sanata değer verenlerimiz de vardır elbet. Onları buradan saygıyla sevgiyle anıyorum. Ancak sanatın ülkemizde arzu edilen seviyede olmadığını hepimiz biliyoruz. Ülkemizin topyekûn kalkınmasını istiyorsak şu sözün gereğini yerine getirmek gerek: ‘’Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’( G.M.Kemal Atatürk).
Ve tarih anlayışımız. Her şeyimiz ilginç bizim. Osmanlıya çöreklenen leş kargalarından kurtarılmış topraklar üzerinde, küllerinden doğan bir millet, yok sayılmış her karış toprağı işgal edilmiş Osmanlıdan, yeni yepyeni bir devlet kurdu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Osmanlının kurumlarından yetişmiş Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde, bir millet, kahramanca destanlar yazarak düşmanı bütün dünyaya rezil etmiş, her köşesi cennet bahçesi bu vatanı, bizlere miras bırakmıştır. Bu kıymetli mirası bizlere bıraktıkları için kendilerini şükranla, saygıyla, rahmetle anıyorum. Bize düşen, bu kahramanları sadece hayırla yâd etmek değil aynı zamanda bıraktıkları bu ölümsüz esere sahip çıkmaktır. Bizde bu anlamda ilginç çıkışlar var. Meselâ Osmanlıyı ne kadar eleştirirseniz bu yeni devletimize o oranda sahip çıkarsınız anlayışı; ya da Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi meşrulaştırmak için Osmanlıyı yok saymak, çirkin göstermek gerektiği düşüncesi, yahut da Osmanlı’yı sahiplendiğiniz zaman gerici, vatan haini gibi yakıştırmalar. Bu düşünceler neden, nereden kaynaklandığını bilmiyorum. Fakat bildiğim kesin bir şey var ki o da bunun büyük bir yanılgı olması. Yabancıların ülkemizle alâkalı emellerine hizmet edecek bu anlayışın terki milletimiz ve devletimiz için olmazsa olmaz derecesinde önem kazanmıştır. Yeni Türkiye Devleti’nin köklerini, kurumlarıyla, yetişmiş insanıyla, Osmanlı gibi yine bizim kurduğumuz bir devletin derinliklerinde aramanın bu ülkeye zarar getirmeyeceğini fark etmemiz gerekir. Şunu da unutmayalım. M. Kemal Atatürk Osmanlıyla savaşarak kurmadı bu devleti. Batılılarla yaptı mücadelesini. Günahıyla sevabıyla Osmanlı bizim devletimizdir; onun güzelliklerinden bahsedildiği zaman gözbebeğimiz ülkemize Türkiye’mize tercih ettiğimiz anlamı mı çıkıyor? ‘’Eskiyi eski olduğu için değil; faydasız olduğu için bırakmalı, yeniyi yeni olduğu için değil; faydalı olduğu için almalı’’. (Mehmet Akif) Birinden birini sevmek gerektiğini kim söyledi? Amerikalıların arşivlerimizi mekân tuttuğunu bilmemize rağmen bizim tarihimiz olan arşivlerimize sırtımızı dönmemizin kime ne faydası olabilir? Osmanlı geçmişte kurulmuş bir devletten öte bir şey değildir; ama bizim devletimiz. Artık yersiz korkuları bırakmak gerek. Teşbihte hata olmasın, koskoca bir millet bir dünyaya diz çöktürdü de bir cesetten mi korkacak?
Tarih ve dil, sahip çıkılmadığı zaman bir ülkeyi felakete; korunduğu ve geliştirildiği zaman ise geleceğe taşıyan iki önemli unsurdur. Tarih ve dilin ülkeyi geleceğe taşıyabilmesi için o ülkede yaşayan toplumun alt yapısını oluşturan bu iki unsura sahip çıkılması gerekir. Ülkemiz sınırlarının korunması için nasıl askeri güce ihtiyaç duyuyorsak; kültürümüzün temelini oluşturan tarih ve dilimizi korumak ve geliştirmek için okumak, kaleme ve mürekkebe sarılmak gerekmektedir. Bunu yaparken araştırıcı, sorgulayıcı, ezberden uzak bir metodun tercihi, hakikatin ortaya çıkmasını kolaylaştıracağı unutulmamalıdır.

( Kısır Döngümüz başlıklı yazı yasin-tepe tarafından 21.03.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.