Rutubetli bir acıdan nemalanmak mı
dedin?
Hani, küpeştesinde ölü beyitlerin
Kundaklanan bir hece mi?
Aşk’ın tarifinden çıkıp da yola
Beyhude bir ön sızı ile
karalandığımız
Çok mu belli?
Hangi takvimin hicretiyiz?
Uyuduğumuz sarmalında uyanmaya dair
Bir kıyamet mi yoksa
Olacakların garantisi?
Defolu yüzler, gülümsemeler;
Kayıt altına alınmış her ses ve
itiraf:
İmzamı nereye atacağım memur bey?
Bu kadar tevazu akla zarar.
Şimdi matemimi eksem şuracığa
Kim okşayacak başını içimdeki
ukdenin?
Delice dönendiğim pervazında
Abuk subuk üç beş düş,
Minvalinde şiirin
Geleceğe gebe olsam da mı çare
bulacağım
Bu deli dolu gidişe?
Zaman aşımına uğradı vicdan bir de
Kuru isyan.
Naaşında bedellerin
Kuru sıkı sayısız tebessüm
İçine düştük düşeli fanusun
Hangi deli yürek gelecek de dile
Noktasını koyacak
Gümbürtüye giden nice emsale
Kalburüstü meziyetlerin yaftalandığı
sayısız dehliz
Satırları lime lime eden
Bu nasıl bir perhiz?
Yüreği kodaman bir kayıt mı her yeni
gün?
Sebepsiz ölümlerden sorumlu
Onca ahkâm mı yoksa
Boylu boyunca serildiğimiz?
Kanayan zaman mı da kanatan
İnsan?
Karıp ömrü düztaban
Koştuğumuz pergelin saplandığı nokta.
Zerreleri koyup kavanoza
Dediğimiz son gerçek mi
O kavanoz dipli dünya?
Bayat imgeleri sıkıp da
Suyu çıkan şiire açıldığımız
Kulaçların yaratısında deniz misali
Öykündüğümüz her bir dize:
Sonrası malum;
Bu şiir de gidecek gümbürtüye
Sona mahal veren kaygının sunumunda
Huzur nakşeden bir vaveyla
Aksini inkâr etsek bile
Sırtımız gelecek nasıl olsa yere.