Yaylaya Çıkış
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan
köylümüz, ilkbahar gelince hayvanları ile birlikte daha yüksek yerlere göç
ederler. Bazı köyler birden fazla yaylaya göç ederken bazıları tek yayla ile
yetinirler. İlk çıkılan yaylaya “mezra” denir. Mezrada ve daha yukarıdaki
yaylada yazı geçirdikten sonra tekrar mezraya gelinir ve kışa doğru tekrar köye
dönülür. Yaylaya göç etmeye “Yaylaya Çıkış” adı verilir. Yaylada yağ, peynir ve
lor gibi kışlık ağartıyı yapan ve işleri yöneten evin hanımına da “Şaşort”
denir. Genelde ailenin en kıdemli hanımı bu görevi üstlenir. Zira şaşort üstün
bir saygınlığa sahiptir. İnekler, öküzler ve danalar gibi büyükbaş hayvanlar
ayrı, ayrı otlatıldığı için köylü, bunlar için yeter sayıda çoban tutar,
bunların bir arada olmalarına “nahır”,çobanlarına da “nahırcı “denir. Koyunlar
ve kuzular da ayrı, ayrı otlatılır, bunların bir arada olmalarına da “sürü” adı
verilir. Genelde evin erkek çocukları kendi sürülerinin çobanı olurlar.
Çadır Dağı eteklerinde kurulu olan
Ardanuç-Yolağzı Köyü de tek yaylası olan bir köydür. Yalnız her şeyleri olan
öküzlerine biraz daha ayrıcalık tanımışlar; Anç ve Ançkora Köyleri öküzleri ile
birlikte Bilbilan Yaylası’nda da yayılma hakkı tanımışlardır. Öykümüz, adı
geçen köyde geçmektedir.
İlkbahar gelende öküzler tarlada
çifte koşulurken nahırlar ve sürüler otlağa çıkartılır. Bir müddet sonra
çayırlar, tarlalar koruma altına alınır, nahır ve sürüler köy meydanında
toplanarak Çatalyol’dan Köy Sırtı’na doğru çamurlu yoldan otlaklara doğru gidip
-dönmek zorunda kalırlardı. Nahır ve sürüler yolda ilerlerken derin çukurlar,
hendekler oluşturur; dana ve kuzular bu yoldan gidemez, onları da çobanları,
Mezarlık veya Korh Otlağına götürürlerdi. Ekim işleri tamamlanıncaya kadar
yoldaki çamurlar kurumaya başlar, yayla otlakları bin bir çiçeğe bürünür ve
yaylaya çıkma zamanı gelir. Köy İhtiyar Heyeti, 15 Mayıs1950 gününü Yaylaya
Çıkma günü olarak duyurur. Köy Bekçisi Muhammet Acar kapı kapı dolaşarak
herkesi haberdar eder. Köyde başka bir heyecan başlar. Erkekler yayla evlerini,
kızaklarını tamir etmeye başlarken hanımlar, yaylaya gidecek yatak-yorganı
cecimlerle denk etmeye, kap-kaçağı küleklere ve kaplarına doldurmaya başlarlar.
Hareket saatine geç kalmamak için yaylaya gidecek aileler, o sabah daha erken
kalkar. En yeni elbiselerini giyerler ve kızaklarına hazırladıkları eşyaları
yükler, iplerle sıkı sıkıya bağlar ve öküzleri kızaklara koşarlar. Ailenin
şaşortu süslenmiş atına biner ve öne geçer, köy meydanında toplanmaya
başlanılır. Hareket saati gelince İmam Rıdvan Pehlevan yönetiminde Tekbir
getirilir, dualar okunur ve “Ya Bismillah, Ya Allah” diyerek yola düşülür. Her
ailenin önünde at üstünde şaşort, arkasında kızağı ve öküzleri yöneten aileden
bir kişi, kızağın yanlarında ve peşinde ellerinde ev eşyalar ile diğer ev halkı
yürümeye başlar. Uzun yola dayanamayacak durumda olan yeni doğmuş kuzu ve
danalar, şaşortun heybesinde hallerinden memnun yol almakta diğer nahır ve
sürüler ise çobanları yönetiminde Uzunçayır üstünden yaylaya yaklaşmışlardır
bile. Kafilenin öncüleri Çatalyolu yarılamış, arkadan gelenler de köy
İlkokulunu geçmişlerdi ki bu ahenkli gidişte bazı aksaklıklar olmaya başlar.
Bazı kızaklar durur, bazıları onların yanından geçer, giderler. Kafilenin
sırası ve düzenli geçişi bozulur. Duran kızakların kopoları kırılmış, yardım
edilecek bir durum da yoktur. Bilindiği gibi kopolar, kızağın sürütme denen iki
alt parçasını üst tabla kısmına bağlayan direkleridir. Bunları kısa sürede
onarılması olası değildir. Üstelik kızakları duran kişiler, İmam Rıdvan
Pehlevan ve M.Ali Pehlevan gibi hatırlı ve sanatkâr kişilerdir. Kızakları
bozulmadan çukurlara düşe kalka giden kızak sahipleri ise Veysel Yüksel,
İskender Durmuş gibi gelişi güzel araç-gereçlerini yapan fukaralara aittir.
Kafilenin önünde gitmekte olanlardan Veysel Yüksel’in olanlardan haberi yoktur.
Geride kalanların yetişmeleri için Köysırtı’nda mola verir ve durumu anlamaya
çalışır. Çatalyol yokuşunda bazı kızakların kaldığını, öküzlerinin yol
kenarında otladığını ve aile bireylerinin de kafile ile geldiğini görür. Duran
kızakların yanından geçip gelmekte olan Nazım Yenigün ile uzaktan uzağa
aralarında aşağıdaki konuşma geçer.
-Olaaa Nazım!..Ahu ,kızahlara na oldi,naya gelmiyerlaaar?
-Kopolari kırılmış Emiii,kopolariii!...
-Ola, kimun kızahlariii?
-Ridvan Ağaaa, M.Ali Ustaaaa, daha da vaaar….
Veysel Yüksel,
duruma üzülür ve hayret eder. Çünkü en sağlam ve kullanışlı araç-gereç yapan
kişilerin kızakları yolda kalmış kendileri ise sorunsuz yayla yolunu yarı
etmişlerdi. Kızakları bozulmayanlar yüklerini yaylada indirdikten sonra tekrar
geri dönerler ve onların yüklerini de yayla evlerine ulaştırırlar. Ancak
eğlenmeyi de ihmal etmezler.Birbirlerine “Düz ovada hep fukara kalacak degilya..”,”Ola
kimin koposi kırıldiiiı?” diye alttan alta
dalgalarını geçmeyi de göz ardı etmezler.Durumu merak eden M.Ali Usta sağlam
kızakların kopolarını incelediğinde, yuvalarında fıldır fıldır oynadığını;
halbuki kendilerinin torpu ve zımpara yaparak sıkı geçme yaptıklarını hatırlar.O kızakların çukura düştüğünde
esnediğinden kırılmadığını,kırılanlarda ise tam tersi olduğunu anlar.
Hatalar öğrenildikten sonra herkesin
eski neşesi yerine gelir. O akşam cemaatle akşam namazını yeşil çimenler
üzerine serdikleri cecimler üzerinde kılarlar. Daha sonra ortada büyük bir ateş
yakarlar. Çocukları ve eşleri önünde güreş tutar, türküler eşliğinde mahalli
oyunlarını oynamaya başlanır. Bu eğlenceler bir hafta kadar devam eder. Daha
sonra şaşort ve yardımcılarının dışındakiler köylerine dönerler. Yaylada kalan
çocuklar hayvanlarını otlatırken koco, mila oynar, derelerde çimer, mantar, çam
sakızı, mahsu toplar. Şaşortlar da yün eğirir, çorap dokur ve bir kışlık ağartı
hazırlayabilmenin telaşındadırlar. Yaylacılık yapan kişiler, o günleri andıkça
niçin gözleri yaşarır ki?
Fevzi
Durmuş
Yakacık,23.10.2012
(
Yaylaya Çıkış başlıklı yazı
FeDu tarafından
28.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.