Mimliyor derinlerin mealindeki o
yolculuk:
Önce tırsak bir gölge oluyor
sessizlik
Ardından ise külyutmaz bir hece.
Aşkı boğuyor gece
Aşkın da çok umurunda.
Gaipten gelen bir yolcu
İçimin misafiri gel-geç aklın da
mimarı
Sayısız rücu.
Şimdi göğe kement atıp tutmak vardı:
Önce zamanı sonra kuytulardaki
Savsak harfleri
Ve körelmek aşkın şanına
Dokunan bir fetva ile
Ismarladığım Mihriban’ın rüyalarını.
Temenni ettiğim bu muydu?
Irak olanlar nerede kim bilir?
Göğün peşrevi acemi bir hüküm
Delik zırhında gecenin
Yanık bir türkü:
Batılında ömrün
Susuz bir vaha aşkın demi
Erdemin de izi
Gösterdiğim her tevazu.
Şekli şemaili kayıp bir şiir belki de
Minnet ettiğim
Aşkın hükümranlığında
Geçici bir leke
Yine üstüme dökülen bunca nefreti
Yok saydığım
Kim ise solumda sağımda
Mütereddit varlıktan kalan
Son üç beş kırıntı
Mihrabın solduğu ufku
Yeniden canlandıran bir rükû.
Tereddüt etmekse severken
Ürkek yüreğinde ceylanın
Seğirtirken sakilce
Varlıktan yana tasası
İhtişamlı bir yalnızlığı da
mimlerken…
Tefekkür yüklenip geldiğim dünüm:
Yarından olsa ümidim
Ben miyim bozacının şahidi?
İçimdeki iklimler devirirken
birbirini
Acımasız kollarında ruhumun
Doyamadığım bir tasvirsin,
Sen aşk.
Hükümlerin ölümlü dünyasında
Huda’nın sunumunda
Bir lal hece
Körü körüne sevmeye meyyal
Şerbetinde ömrün
Doyamazken ölümlere…