1
AMCA SAAT KAÇ !
-Fakirdi ama kimseye muhannetliği yoktu,
aza kanaat eden bulduğuyla avunan bir yapısı vardı. Kimsenin etlisine sütlüsüne
karışmaz "ilerde başkaları kakıç eder” diye sırrını belli etmezdi. Buyur
edildiği sofraya oturur aç dahi olsa “az önce bende aynısını yedim” diyerek az
sonra kalkar, kimseye yük olmak ve açlığını belli etmek istemezdi.
-O yıl tarlalardan bereketli mahsul
almış, kışlık unluğu, bulgurluğu hazırlamış, kalan mahsulünü sattıktan sonra
ağılda bulunan ihtiyaç fazlası birkaç keçi ve koyunu da pazarda satınca cebi
bayağı üç beş kuruş görmüştü.
-Pazar’dan evinin ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra kendisine bir saatçiden üzerinde demir yolu ve tren resmi
bulunan zincire bağlı bazılarının “cep saati”, kimilerinin de “köstekli” saati
dediklerini satın almıştı.
-Havasına diyecek yoktu. Köyde gezerken
arada sırada saati çıkarıp bakıyor, bunu fark edenler ise “Etem” veya “Etem ağa;
saat kaç, öğleye, ikindiye, akşama, acans’a ne kadar vakit var” diye soruyorlar
o da; bazen doğru genelde de gırgırına 'Etem vari' cevaplar veriyordu.
-Çoktandır Ankara’ya gitmemiş, aksine
oğulları gelinleri ve torunları da köye gelmeyince bayağı onları canı istemiş
adeta hepsi gözünde tüter olmuştu. “Madem onlar gelmiyor öyleyse ben giderim”
diyerek Ankara ya kalkan bir otobüse bindi..
-Oğlu Hamdi Ankara Belediyesi’nde yıkım
şefi, diğer oğlu Şaban’da Devlet Demir Yollarında çalışıyordu. Şaban’ın
çocukları daha henüz küçüktü ama Hamdi’nin evleneli aradan çok yıllar geçmesine
rağmen daha henüz çocuğu olmamıştı. Etfaye meydanında otobüsten indikten az sonra bindiği dolmuşla oğlu Hamdi nin evinin yolunu tuttu.
-Gerek Hamdi, gerekse Şaban ona
Ankara’yı gezdirseler de nihayet çalışan oldukları için hafta da ancak bir gün
izinleri oluyordu. Bu da gezip-tozmaya yetmiyordu. Bu yüzden dolayı Etem’i
bacısının torunu Ahmet (Virrik Ahmet; “ Bu araba cahandem'e gider” adlı yazmış
olduğum öykümdeki muavin) gezdiriyordu.
-Bu gezilerinden birisinde Ulusu, Eski
Meclisi, Anıt Kabir’i, Yeni Meclisi, Gençlik Parkını, Kızılay’ı dolaştıktan
sonra tekrar Ulus’a geldiler. Bayağı yorulmuşlardı. Hem dinlenmek, hem
vakit geçirmek için biraz Atatürk’ün heykelini inceledikten sonra oradan
Anafartalar çarşısını, devamında modern çarşıyı bayağı bir kolaçan ettiler.
Etem’in kafasını en çok vitrindeki fiyatları yazan etiketler idi. On beş yerine
on dört doksan dokuz gibi bir kuruş aldatmacası olan fiyatlar önceleri
canlarını sıksa da, alıcı olmadıklarına göre niye kafa yoracaklardı ki .
Çarşılarda Etem’in en çok meşgul olduğu plakçı dükkanları idi. Oradan dışarıya
insanın kulağını mest eden müzik sesleri duyuluyordu. Etem her gittiği plakçı
dükkanlarından daha adları henüz Kırşehir dışından başka yerde pek duyulmayan
Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Şemsi Yastıman, Çekiç Ali, Neşet Ertaş gibi mahalli
sanatçıların plaklarını soruyor, varsa olanını dinliyor, oyalanıyor, oradan
başka bir dükkana geçiyordu. Aradığını orada da bulamazsa öfkesinden köyünden
her hangi birisinin adını vererek plağının çıkıp çıkmadığını soruyor, yeğeni
Ahmet de olanlara güldüğünü belli etmemek için yüzünü eliyle kapatıyordu.
-Vakit ne çabuk geçmiş, bunun hiç
farkında olmamışlardı. Etem arada-sırada “köstekli saatini” camadanının
cebinden “belki çekerler” diye eliyle yokluyor, bazen da zincire bağlı olmasına
rağmen çıkarıp bakarken onu sıkı sıkı tutmayı ihmal etmiyordu. Saati cebinden
çıkarıp ara sıra ona bakması kendisine bir güven veriyor veya etrafa hava
atıyor, belki de yaptığının farkında bile olmuyordu.
-Otuz beş kırk yaşlarında yanında genç bir kız bulunan iyi giyimli bir kadın acele acele yolda yürürken belki de bir yere yetişememenin telaşı içindeyken birden karşı yönden gelen Etem’in köstekli saatini cebine soktuğunu fark etmesiyle koşar adım ona yönelip önünü kesti. Kadının o anki stresinde dolayı elinden yüzünde adeta ter boşanıyordu.
-Amca,
amca; bir dakika dururmusun.
-Buyur
hanım kızım; evladım.
-Amca sana
zahmet saatine bakar mısın, saat kaç acaba?
-Etem sağ
elini camadanının sol cebine sokup saatini ağır ağır çıkarırken gayet bir vakar
içerisindeydi. Ne iyi etmişti de bu saati almıştı, “bak onu bulamayanlar bile
var” diye iç geçirdi. Kadın telaşlı olsa da bu durum Etem’in umrundamı , o
işin gırgırındaydı.
-Kızım
saat beşi bitirmiş altıya tokmak sallıyor!..
Kadın “Bu adam ne demek istiyor, kötü
niyetli olsa yaşı ilerlemiş, şakacı biri her halde” diyerek iç geçirdikten
sonra. “Teşekkür ederim amca daha altı olmadı desene” deyip yollarına devam
ederken saatin de kaç olduğunu öğrenmenin verdiği rahatlıkla aldıkları komik cevaba
kızıyla bir birine sarılarak gülüyorlardı.
-Misafir olma sırası o gün için oğlu
Şaban’ın evindeydi. Şaban Mamak’ta Askeri Muharebe Okulunun hemen yanında
yaptırdığı gecekondu da oturmaktaydı. Etem Ahmet’le çok dolaştığı için bayağı
yorulmuştu. Oğlu ile sağdan soldan konuşsalar da olduğu yerde uyuya kalmıştı…..
-Aradan birkaç gün geçmişti ki Etem Mamak
çarşısında kafasında bin bir düşünceyle bir yandan akşam namazı için ezanın
okunmasını bekliyor, bir yandan da dükkanlarda gördüğü şeylerin fiyatlarını sormak suretiyle o değilden dolaşarak vakit geçirmeye çalışıyordu.”Amcaa
saat kaaç?” Birden kendisine hiç de yabancı gelmeyen arkasından gelen bu sesle
dalmış olduğu hayal aleminden irkilip uyanmasıyla Ulus ta saat soran kadınla
göz göze geldi. Rastlantının koca Ankara da bu kadarı da olmazdı ama hayat
nelere kadir değildi ki. Hiç bozuntuya vermediği gibi bıyık altından da
hafiften gülümsedi. Meğer kendisine Ulus’ta saat soran hanım da tesadüf bu ya
ailesiyle beraber Mamak ta aynı mahallede oturuyorlarmış. Kadın olanları o
akşam kocasına olduğu gibi anlatmış, gecenin bir vaktine kadar gülmekten
uyuyamamışlar. Bu kez kadının yanında kızıyla beraber kocası da vardı.
-Amcaa,
amcaa beni duymuyor musun sana diyorum amcaa saat kaç?..
Nüktedan Etem kendisini toparlamada gecikmedi bile..Zaten hazır cevaplılığı kendiliğinden devreye girmişti, tersi de beklenemezdi ondan.Çıkartıp ta köstekli saatine bakmaya tenezzül etmedi, kaşı tarafın dalga geçtiğini anlamayacak kadar saflardan birisi asla değildi. Bu oyunu kendisi başlatmıştı, tatlılıkla da bitirmeliydi.
-SAAT ALTIYI ATMIŞ GEÇİYO GIZIM !..
-Bu kez hep beraber gülüşüp ayrıldılar…
GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR ERDOĞAN ÇALIŞKAN 07 10 2015
Öykülerimi şahısları küçük düşürmek, mirasçılarını rencide etmek için yazmadım