YAKTINIZ BENİ BACIIIIM!

             Mahalleli kadınlar öğleden sonra bir duvar gölgesinde bir araya gelir asıl amaç dedikodu yapmak olurken kimi eline aldığı çeşitli işleri bitirmeye çalışır, kimileride rengarenk yünlerden örgüsünü örer, oğlan everecek kadınlarda o sokaktan geçerken adres sorma bahanesiyle oturanlar içerisinde ya da sokak veya mahallede evlenecek kız var mı yok mu onu araştırırlardı.

             Dermansız Sabire kırkını biraz geçmiş zayıf, soluk benizli, oturduğu yerden kalkmaya mecali olmayan hastalıklı bir kadındı. Evleri şehrin bağlık bahçelik kenar mahallelerinden birisindeydi, genelde mahallenin sakinleri köylülerdi. Şehirde otursalar bile şehirden uzaktaydılar, köydeki gelenek, göreneklerini ister istemez burada devam ettiriyorlar, lakap takmaya hevesli olduklarından bunu bir türlü ihmal etmiyorlardı.

             Sabire’de bu olumsuzluklar varken ona da Dermansız lakabını takmada gecikmediler. Dermansız Sabire kaç doktora gittiyse şeker hastalığı denen illetin bir türlü pençesinden kurtulamıyordu. Aklına nereden takıldı bilinmez “Ben yakında öleceğim, ölmeden şu oğlum Süslü Onurhan’ın mürüvetini göreyim” diye kocası Susuz Şakirin karşı çıkmalarına rağmen her sabah ev işlerini bitirdikten sonra yanına taktığı birkaç hanım arkadaşıyla akşama kadar mahalle mahalle ‘o sokak senin bu sokak benim’ kız bakmakla vakit geçiriyordu.

             Onurhan daha henüz on sekiz ya da on dokuz yaşındaydı, iki yılda bir sınıf geçerek ancak liseyi bitirebilmişti. Dünya onun umurunda bile değildi, nasıl olsa babası ticari taksicilik yapan Susuz Şakir’in  eli uzundu, askerden geldikten sonra bir işe yerleştirirdi. Onurhan şık giyinmeyi severdi, babasının tek oğlu olduğundan bir dediği iki edilmezdi. Kestirmeye kıyamadığı o yılların modası uzun saçları, ayağında yüksek topuk sivri burun ayakkabıları, en kaliteli kumaştan diktirdiği İspanyol paça düşük kemer pantolonları, onu tamamlayan sırtındaki apoletli dar gömlekler giyimde tercihleri arasındaydı. Bu yüzden arkadaşları arasına Süslü Onurhan’a çıkmıştı. Akşama kadar eli boş taifesi arkadaşlarıyla gezer, babası acil bir iş çıkarsa taksinin anahtarını “Acil işim çıktı birazda sen çalış” diye üstüne atardı.

             Annesi Dermansız Sabire bir sabah kahvaltısından sonra oğlunu olanlardan haberdar etme gereği duydu, “Oğlum böyleyken böyle, ben seni evermeden azrail’e teslim olmayacağım, babanı bile zorda olsa razı ettim, gel şu hasta annenin gönlünü kırma, yalvarırım bana evet de”.

             Onurhan’ı razı eden Dermansız Sabire’ye adeta güç gelmişti, dur durak bilmiyor evine ve oğluna uygun ‘temiz süt’ emmiş bir kız arıyordu. Günün birisinde bir akrabasının tavsiyesiyle bir evin kapısını çaldı, kapıyı açıp içeri buyur eden kız çok güzeldi, kıza adeta kanı kaynamıştı, araştırmaları sonucu geçimini berberlikle temin eden Rasim Usta’ya ve ailesine kötü diyen birisine rastlamadı. Akşam yemekten sonra kadıncağız kocasına ve oğluna meseleyi açtı. Susuz Şakir; “Yarın akşam yanına birkaç akraba alda kız görmeye gidelim hanım” deyince Onurhan; “Baba evlendikten sonra evde bir huzursuzluk çıktı, hadi kız babası ya beni usturadan geçirirse ben bu işte yokum, başka kapıya bakın.

Elde ne kapı biter ne de kız, annesine söz verdiği halde genç yaşta evlenmeye razı olup mesuliyet altına girmek istemeyen Onurhan ürettiği bahanelerle işi zora çekip evlenmeyi erteliyordu.

             Kara Kemal yıllar önce askerliğini bitirdikten sonra bir akrabasının yardımlarıyla Kayseri’de bir fabrikaya işçi olarak girmişti. Ailesiyle iznini geçirmek üzere memleketine gelir, baba ocağını şenelten annesinin yanında kalır, akraba, eş dost ziyaretlerinde bulunur, hasretini giderdikten sonra izin bitimi işinin başına dönerdi. “Annem yalnız kalmasın” diye de on gün hanımını memlekete gönderir, o gelince de gelinlik çağa gelmiş kızı Gülsüm’ü gönderirdi.

             Kayseri’de doğup büyümesine rağmen Gülsüm kız bu git gellerden dolayı baba ocağına alışmış, başta akrabaları olmak üzere emsallerinden kızlarla tanışıp arkadaş çevresi edinmiş, bu yüzden acemilik ve yabancılık çekmiyordu. Tesadüf bu ya Onurhan’ın evli olan kız kardeşi Sevgi’de Gülsüm’ün baba  annesinin ev komşusuydu. Sevgi Gülsüm’le her karşılaştıklarında  ona karşı içinden bir şeylerin aktığının farkındaydı. Kardeşi için annesinin sağda solda kız aramasına ne gerek vardı. Müsait oldukları bir gün annesiyle yaşlı kadını ziyarete gittiler, sağdan soldan konuştuktan sonra Dermansız Sabire asıl meseleyi açtı. Yaşlı kadın; ”Anası elden gelen kız elbet ele gider, eve direk dikilecek değil ya babasına telefon eder durumu anlatırız”.

             Aradan on gün geçtikten sonra “Oğlan bir resim göndersin de işin delametine bakalım” diye Kara Kemal’den gelen telefonla harekete geçen Onurhan şehrin ‘Artistik Resim Çekilir’ adlı fotoğraf stütyosunda soluğu alır. Kayseri’den gelen haberle çekilen resim Kara Kemal ve hanımının onayından geçer. Yalnız Kara Kemal’in bir şartı vardır “Kızı  Onurhan'a vermeye söz verdim, geldiğim de oğlan tarafı usülen dünür olur, ben gelinceye kadar kız ile oğlan birbirini çok uzaktan bir kereye mahsus görecek, o kadar”.

               Sevgi kardeşi Onurhan’a; “Adam kızını vermeye söz verdi,  yalnız sizler bir defaya mahsus birbirinizi uzaktan göreceksiniz, Gülsüm’ün dediğine göre babası çok kıskançmış. Sen Dutlu Çeşmede saat on bir gibi bulun ben kızı suya göndereceğim orada birbirinizi görürsünüz”.

             Saatin on bir olmasını sabırsızlıkla bekleyen Onurhan bir türlü beklenenin vaktinde gelmediğini görünce deliye döner, ‘ümit değil mi insanları yaşatan’ saat on ikiyi geçkin üzerinde armut desenli elbisesi olan güzeller güzeli huri midir, melek midir bir kız elinde iki testiyle çeşmeye suya gelir ki görme gitsin. Az önce içinden ablasına “Beni boş yere beklettirdin” diye sitemler eden delikanlı kızı gördüğü anda çarpılmışa döner. Ne yapacağının bilememenin şaşkınlığı içinde Allah’ına ve ablasına aklına gelen bütün teşekkür dualarını sıralar. İşin garip tarafı kız kendisine bakmadan, hiç de oralı olmadığı gibi testisini doldurup evlerine giderken Onurhan buna bir anlam veremez sadece “ne kıskanç babaymış, kız korkusundan bana bakmadı bile” diye iç geçirir.

            Kızını Onurhan'a vermeye razı olan Kara Kemal ailesiyle birlikte yanına katılan beş altı kadar eş dostla hayırlı iş için üç gün sonra Kayseri'den baba ocağına gelir. Töre gereği önce oğlan ailesi Gülsüm'e dünür olup onu babasından isteyecek. baba kabul ettikten sonra nişan yapılacak, ardından şerbet içilecek, babanın şartına uyulup kız ile oğlan orada ilk defa bir araya gelecekti. Akşam nişanlısıyla buluşmak için heyecandan ne yaptığını bilmeyen Onurhan’ı arkadaşları teskin etmekte bayağı güçlük çekiyorlardı.

             Akşam kız ve oğlan tarafı nişan yapmak ve şerbet içmek için kız evinde bir araya gelirler. İş bilir kız ve oğlan taraflı kadınlar kendi aralarında tören işini noksansız ayarlarlar, planladıkları gibi her şey organize edilir. Şimdi sıra birbirlerini ilk defa görecek olan kız ve oğlanın bir araya gelerek orada bulunan yaşlıların ellerini öpmelerine gelmiştir.

             Gülsümü gördüğü anda Onurhan adeta bunalıma girmiştir, çeşmede gördüğü kızla nişanlandığı bu kızın aynısı olmadığının farkına varır. Gerçeği anlamasıyla sinirinden deliye dönüp ne yapacağını bilmez bir halde doğruca ablasının yanına varıp “Yaktınız ben bacııım!” diye kimseye fark ettirmeden ellerine sarılır. Meğer Gülsüm verilen talimatı unutarak çeşmeye hiç gitmemiş, Onurhan’ın gördüğü kız başkasıymış.

ERDOĞAN ÇALIŞKAN 14 09 2023 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN KIRŞEHİR                        

       

 

( Yaktınız Beni Bacııım başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 14.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.