KUYRUĞUM  YOK,  KUYRUĞUM  YOK,  BENİM  GÜZEL  KUYRUĞUM  YOK

Ben,  1 No  lu kangalım  Cihangir,  2 No  lu  Kangalım  Tuğrul,  gelinim Bahriye  ve  küçük torunum Lina,  hep  birlikte  oldukça  bakımlı  ve  geniş  bir  çiftliğin kapısı önündeyiz.  Çifliğin ana  giriş  kapısı  üzerinde  '' Old  Mc  Donald's  Farm ''  Yazıyor.  Yani  ''İhtiyar  Mc  Donald'ın  Çifliği.''

Büyük  bir  sevinç  ve  coşkuyla  çiftlik  kapısından  içeri  giriyoruz.  İlk  gözümüze  çarpan  yemyeşil  çimler  üzerine  serdiği  seccadesi üzerinde  namaz  kılan  ben  yaşlarda  bir  adam...

Adam  huşu  içinde  namazını  bitirdikten sonra  yavaşça  yanına  yaklaşarak  soruyorum.

-Afedersiniz  ben Mister  Mc  Donald'a  bakmıştım.

Başındaki  bembeyaz  takkesi ve  bembeyaz  sakallarıyla sık  sık  rüyalarımıza  giren  ak sakallı  dedeye  tıpa  tıp benzeyen  adam  bizlere  tebessüm  ediyor.

-Aradığınız  benim.  

Hayretler  içinde  kalıyorum

-Ama,  ama  siz  namaz..

Adam  daha  da  tebessüm  ediyor.

-Haaa  anladım.  Eskiden  Hrıstiyandım,  Adım  da  Mc  Donald  idi. Türkiye'ye  gelip  bu çiftliği  satın  aldıktan  sonra  Müslüman  oldum.  Adımı  da  Ali  olarak  değiştirdim. Şimdi  bana  herkes  Ali  Baba  diyor.  Kapı  girişindeki  o  tabelayı  da  en  kısa  zamanda  değiştireceğim. Zaten  tabelacıya  sipariş  verdim  bugün  yarın  değişecek  inşallah. 

Vay  be,  resmen  Ali  Babanın  çiftliğindeydik.    Adam bize  ''  Siz  buyurun  dolaşın  ben  ineklerin altını  bezleyeyim.  Son  zamanlarda  etrafı  biraz  fazla  batırmaya  başladılar ''  Deyince  hayretim  bir  kat  daha  artıyor  ama  ne  de  olsa  o bir  batılı.  Medeniyet  görmüş.  Etrafı  batırmasınlar  diye  ineklerin  altlarını  bezliyor.  Hem de  sızdırmazlığı  konusunda  asla  taviz  vermeyen  Ultra  Madonna  marka bebek  bezleriyle. 

''  Tamam,  siz  işinize  bakın.  Bu  arada  kıldığınız  namazı  Allah  kabul  eylesin ''  diyerek  çiftliğin  içlerine  doğru  ilerlemeye  başlıyoruz.

Aman  Allah'ım  bu  ne  güzel  bir  çiftlik.  Ne  ararsan  var.  İnek,  koyun,eşek,  keçi,  horoz,  tavuk,  kedi,  köpek,  ördek,  kaz,  hindi...

O  da  ne?  Kırmızı  başlıklı  bir  de  kız  var. Geniş  bir  mangalın  başında  ızgara  et  yapıyor. Tıpkısının aynısı  benim  ilk torunum  Elif  Nur.  Hatta  evet  evet  o  diyebilirim.  Sanki  ikizi...

Yaklaşıyoruz  kıza  ma  aile  ve  ben  daha  ağzımı  açmadan  kız  soruyor:

- Gezen  sığır  etinden  hakiki,  organik,  hormonsuz  ızgara et  yemek ister  misiniz?

''Tavuğun  gezeni  tamam  da  gezen  sığırı ilk  defa duymuş  olsam  da  aldırmıyorum. Eee  bu  mis  gibi  ortamda  yenmez  mi  hiç?  ''Yeriz  elbette  güzel  kızım.''  Der  demez  kız tekrar  soruyor

-Başlangıç  için adam  başı  on  beş  kilo  yeter  mi? 

Ben gayri  ihtiyari  ''  Ohaaaa.  On  beş  kilo  mu? Hem  de  başlangıç  için?''  deyince kızın  suratı  asılıyor?

- Ne  yani  sizin  refah  seviyeniz  yükselmedi  mi?  Ülkenin  en  garibanı  bile   adam  başı  on beş  kilo et  yerken  siz  yiyemeyecek  misiniz?

Kız hem  cin  gibi  maşallah  hem  de haklı.  Ülkenin en  garibanının  bile  on beş  kilo  eti  götürdüğü bir  memlekette  biz  adam  başı  en  az  yirmi  kilo  götürmeliydik.

-Haklısın  kızım.  Yap  şuradan  yüz  kilo  da  midemizin  sesini  dindirelim  azıcık.

Kızcağız  başladı  etleri  ızgaraya  atmaya.  O  pişiriyor,  biz  anında  götürüyoruz.  Daha  bir  yaşına  yeni  basmış  olan  torunum  Lina  bile  lüp  lüp  yutuyor  kilo  kilo  etleri. Hatta  takma  dişli  dedesinden  yani  benden  daha  hızlı  yiyor.  Kangallar  ve  gelinimi  ise  hiç  sormayın. Hani  derler  ya   'Üzüm  üzüme  baka  baka  kararır'  o  hesap  benim  gelin  de  tam  anlamıyla  Kangallaşmış.  Ben  daha  ''Bismillah ''  demeden  bir  butu  sıyırıp  attı  bile. 

Biz  böyle  neşe  içinde  bir  taraftan  ''  Bir  gün  beş  küçük  ördek  saklanmışlar  yüzerek/  Anne  ördek  vak  vak  demiş /  dört  ördek  geri gelmiş ''  şarkısını ya  da '' Karpuz  adam  şip  şap  şap / burnu uzun  lü  lü  lü/ saçları  rüzgar  vu  vu  vu / kaşları  keman  gıy  gıy gıy / karnı  davul  güm  güm  güm / bize  güler  hah  hah  hahh/ karpuz  adam  gitti vah  vah  vah ''  şarkısını  söylerken  bir  taraftan da  etleri  mideye  indiriyoruz...

Derken  efendim  benim  kangallar  kulakları  diktiler.  Kuyruklar  başladı  heyecanlı  heyecanlı  sallanmaya. Belli  ki  etrafta  bir  tehlike  var.  

Az  sonra  baktık  ki  kapkara bir  kurt,  çiftlikten  içeri  daldı.

Benim  Kangallar'a  daha  ''  Saldırın ''  dememe  kalmadan  yanımıza  gelmiş  olan  Ali  Baba  seslendi  kurta  '' Lan  oğlum  bela  mısın  sen?  Göndermeyeceğim  ulan  kızı anne annesine.  Gebersin  cadaloz  karı. Boşuna  bekleme sen  de ''

Abdestinde,  namazında  niyazında  bir  Ali  Babaya  bu  kadar  öfke  pek  yakışmıyordu.

-Pardon  Ali  Baba  bey  kardeşim.  Bu anne  anneye  niçin  bu  kadar  öfkelisiniz?

Cevap  verdi:

-Sorma  birader.  Benim  eski  eşim  Mariya  olur  kendileri.  Cadaloz  karı  bana  az  çektirmedi. En  son  Müslüman olmayı  da  kabul  etmeyince  boşadım  gitti.  Neyse  onu  boş  verin  de  karınlarınızı  doyurdunuz  mu?  

Bir  no  lu  kangalım  cevap  verdi

-  Eeehhh  işte.  Pederin  cimriliği  tuttu.  100  kilo  et  ancak  yedik.

İki  no  lu  kangal  da  abisini  destekledi.

- 100  Kilo  etle  ne  kadar  doyabilir  ki  insan? 

Fıttırdım  gayrı.

-Ulan  eşşeoğlu  Kangallar.  Ceplerinizde  akrep  mi  var?  Madem  doymadınız  bir  yüz  kilo  da  siz  ısmarlayın. 

Ismarlamadılar  tabii  ki.  Koskoca  dev  gibi  köpek  oldular  ama gözleri  hâla  baba  parasında...

Neyse,  daha  sonra  çiftliği  gezmeye  başladık. Kırmızı  başlıklı  kız ( Elif  Nur )  bize  rehberlik  ediyor  ve  tek  tek  gösteriyor: ''Ali  Babanın  bir  çiftliği  var.  Çiftliğinde köpekleri  var...''  der  demez  Lina  atılıyor  ''Hav  hav  ''  Kırmızı  başlıklı kız devam  ediyor:  ''Diye  bağırır, çiftliğinde  Ali  Baba'nın ''

Böyle  neşe  içinde  çiftliği  dolaşırken  birden  dehşete  kapılıyorum.  Aman  Allah'ım.  Kuyruğum  yok...

Telaşla  bağırıyorum:

-Kuyruğum  yok,  kuyruğum  yok.  Benim  güzel  kuruğum  yok...

Herkes  donup  kalıyor  adeta.  Bende  korku  ve  endişe  tavan  yapmış  durumda..

-Kuyruğumu gördünüz  mü?  Kuyruğum  yok,  kuyruğum yok, lütfen  bana  yardım  edin.

Millet  şaşkın  sağa  sola  bakarken  ben  bazı  kuyruklara  yapışıyorum.

-Bu benim mi,  bu  benim  mi?

Fakat  her  seferinde ''  Hayır  kedinin.  Hayır  tavuğun. Hayır  ineğin  ''  diyorlar.  Çıldıracağım neredeyse.  Kuyruğum  yok...

************

- Babaaa.  Babaaa.  Uyannn.
-Hııı.  Sen  misin  Cihangir?  Kuyruğumu  buldunuz  mu?
-Ne  kuyruğu baba?
-Kuyruğum  yok.
-Senin  zaten  kuyruğun  yok  ki.  Daha  doğrusu  ben  öyle  biliyorum.
-Oğlum !  Çıldırtma  beni?  Kuyruğum  yok..
-Baba !  Kalk  elini  yüzünü  yıka.  Sanırım  kabus  gördün.
-Yani  şimdi  benim kuyruğum  filan  yok  mu?
-Sanırım  yok. 

************

Evet,  bir  kabusmuş.  

Eeee  bir  insan hem  de  altmış  beş  yaşına  merdiven  dayamışken  günde  en  az beş  defa  bu  çocuk şarkılarını  dinlerse  olacağı  bu...

Efendim  benim  Lina...Her  Allah'ın  günü -  özellikle  yemek  yerken - bu  şarkıları  dinlemeden  kesinlikle  ağzını  açmıyor.  Öyle  olunca  da  ya  anne ve  babası  cep  telefonlarından  ya  da  ben  lap  top  bilgisayarı önüne  koyarak  bu  şarkıları  dinletiyoruz.  Özellikle  de  ''  Kuyruğum  yok ''  şarkısına  bayılıyor.  Haliyle  dinleye  dinleye  insan  etkileniyor.  

************

18. 11. 2018  Tarihi  itibariyle  bir  yaşına  giren sevgili  torunum  Lina'ya  dedesinden  minik  bir  hediye  ve  hatıra...Büyüyüp  koskoca  kız  olduğunda  ve  dahi  dedesi  bu  fani  alemden  göçtüğünde  bu  yazıyı okuduktan sonra  dedesinin  ruhuna  bir  Fatiha  okuması  dileklerimle.

Doğum  günün  kutlu  olsun  Sevgili  Lina.

Sağlık,  Mutluluk,  Başarı  ve  Huzur  dileklerimle  daha  nice  yıllara  inşallah. 

Bu  arada  bütün  Ümmet-i  Muhammed'in  Mevlid  kandilini  de  en  içten  duygularımla kutluyorum.  

( Kuyruğum Yok, Kuyruğum Yok, Benim Güzel Kuyruğum Yok başlıklı yazı Sami Biber tarafından 20.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.