Göğün lanetini dillendiren bir
terennüm
Uç uç böceğine tüm sitemi
kelebeklerin
Doluşan yasına binaen
Ezelden süren dirayeti kanatlarında
Albenisi olan cafcaflı hayaller:
Kırmızı kuşağı belinde çocuk gelinin:
Hatıratı yaslı dünlerin
Aksakalında hin ve kin, cehaletin.
Görgü tanığı muteber melekler
Düş yakamdan izdiham,
Diyen merhum dilekler.
Soyağacında ölümün, yanlı bir tarife:
Sözüm yerli yersiz sitem edenlere
Kanında yok ki mert bir akım
Gözlerin de feri söndü mü…
Hey gidi hey masumiyetin
Güme giden inisiyatifi:
Sunumunda ömrün, derdest verilen
hükümler
Zaruri bir kurşun adeta
En derini delen bir hurafe
Kaygıların göz torbasında birikmiş
acılar:
Zaman ve mekân özürlü bir yandaş işte
Yüreklere merhem olan inançtan
yansıyan
Göğün değil mi ki kurcalanan metaneti
Ve bakir imgeler kucağında
Kan kusan ne ise içtiği
Akla zarar yalan zincirinin.
Ömre kefil bir hadis sunumunda
tevekkülün;
Aşkın İlahi sancısına tutunan bir var
oluş
Görünmezin ibaresi.
Sehven ölmekle eş değer
Söz konusu çocuksa ve kurban
Seçilen nefer:
Asılı kalsa kalsa tek düze bir
sefalet
Beşerin indinde
Kırık ve mübalağa bir teker.
Hanın çıkış kapısı
Olsa olsa gidişat tetiklenmiş
ihanetle.
Küfesinde elem saklı ne çok hikâye;
Basireti bağlanmış bir geçit
Sapar her daim çıkmaza
Gel-git yüklü bir bulut
Aşka nedamet fısıldayan yürek yarası:
Kapış kapış asalet
Kefenin cebi olsa keşke,
Diyenlere bir mersiye
Hayatın özeti.
Közünde pişer acıların, en ergen
düşler;
Korunda gezinir durur muğlâk ezgiler.
Ezkaza kısıp da alevini söndürelim
İçteki metanetin sınırları aşan
Coşkusunu da sonlandıralım:
Beyhude bir ezgi;
Geldi geçti demek mi işin aslı?
Bu gün bir çocuk yarına çıkmaz
masumiyet
Yüreğe sokulmuş bir çomak
Ellerinden öptüm ben bu zihniyetin.