1
İstanbul’un ellerinde tatmak ölümü
Mısraların gazabında tetikleyen aşkı
Her sunumu ayrı bir rahle
Fıtratın uzandığı günü birlik her
duygudan
Firar etmiş sakil ve serkeş
haznesinde evrenin
Uyutulmuşluğun gördüğü kâbuslar…
Rafine yüreklere mahsus heceler
Sözüm ona mutluluk
Aslında içimde bir yeis
Adanan her veda bir içimlik şiirler
gibi
Efkârın bam telinde nöbete duran o
ikramı
Beyhude geçişlerde yüreğin aşkla
imtihanı.
Ve ansızın çöken geceye
Habis bir ruh:
Feraha çıkmak adına surelerin
inisiyatifinde
Andığımız kadar rahmeti
Alt ettiğimiz belayı, husumeti.
Makberin çağrısı mı ne bu sessizlik?
Oysaki az evvel giyinmiştik neşeyi
Vuku bulan coşkuyu pay ederken gün ve
gece.
Durulmuştuk hem de nasıl;
Peyda olan o uğursuz güruha bir baş
kaldırıp
Savunmuştuk acılarını mazlumun
Üstelik tek karede seyredilen bir
zafer gibi
Hele ki evrenin neferi her masum
yüreği de
Kucaklamıştık teker teker
Aşkın gıyabında savrulan özlemi
Methiye niyetinde savururken bunca
yetim heceyi
Af dilemiştik
Buyur edip masumiyeti
Heceleri daha da bölmüştük küçük
ihanetlere.
Devranın ayak sesiyle
Aşkın inhisarı büyürken
Dağlanmıştık
Dağları devirip
Hayıflanmıştık,
Neden biz, diye.
Şimdimizi uyuttuk da sarıldık
dünümüze;
Yarına Allah kerim, diyenlerin
Her duası nasıl da muteber
Ezilenin dilinde
Bir de yansıyan şu ışık yok mu?
Dinginliğin sunumu;
Sıfatların garez olduğu yokluğun da
tapusu
Elzem kılınmış bir kez
Mahremin koynunda.