Uyduruk bir şiirin lahzasında
tereddütsüz selamladığım gökyüzü…
Kaportası olmayan düşlerin meali belki de
Sıra dışı imlerin tınısına haiz
gökyüzü:
Sanrıların sancılandığı her fevri
gölge
İklimler seğirtirken tenimde.
Sonramı hatırlamıyorum hanidir:
Kimyası değişmiş bir şiir kadar
Sıradan olmayı da sevemedim gitti.
Dar paçalı pantolonlarda kat izi
Çıka çıka bitmeyen katların
kapılarında asılı şiirler
İklim değişikliğinden hayıflanan
gizli özneler.
Zaman ki tetikleyen
Ve düşen gözden asık yüzlü terennüm
Kaybına ağıtlar yaktığım zaaf dolu
benlik
Oysaki denizler aştım da geldim ben
şehre
Boyutların dik açılarında
Gölgeleri ağırladım bir vakit.
Kopan küçük kıyamette önce çocuklar
öldü
Derken zifiri karanlık göz kırptı
iblise.
Her şerde nasıl ki hayır vardı
İkiletmedim kaderi
Elimin tersinde soğuk bir rüzgâr
Ela serpintilerin döküldüğü düş
mezarı şiirler.
Tepeden tırnağa giyindiğim hazin bir
resimde
Sağ kulağımdaki o zavallı sinek
Belli ki esir almıştı gözlerimi
Her ağladığımda solan umutların
Unutulmaya dair hikâyelerin de bam
teli.
Sıra dışı gölgemle saf tuttuğum
Tüm zamirler tokalaşırken emir
kipleriyle
Savrulduğum beyit beyit
Mevsimin kibirli esintisi:
Kışa dönük yüzünde baharın
Çatlayan tomurcukların ihya ettiği
Düşler ülkesine yolculuğum da
başlamadı epeydir.
Uyduruk bir sevinç iken esir eden
bedenimi
Yola düşen üç beş fani ile paylaştım
güncemi
Ve kırkladım içimdeki hadiste saklı
Yüreğimin de ipliğini pazara çıkaran
Bir sitemde ölüp yok olmayı dilediğim
her an.
Kâfi imiş:
Böyle buyurdu Zerdüşt:
Sanrılarını uyut da gel dedi
Ve nefsini öldürüp ettiğin yemine de
sadık kal.
Uyudum ama uyanmadım zifiri
karanlıkta
Düşlediğim değil düştüğüm her
çukurdan
Çıkmayı ahdettim
Düztaban hülyaların ara namesi olsa
da
Eşrafın kinayeleri.
Unutulduğum kadar unutmadığım
Baki kalan sırlarımla
Kazık kakmayı umduğum rüyalarım.
Seslendirme: Adem Efiloğlu