‘’Harflerin yalnızlığı gecenin
yalnızlığından büyük.’’(Şükrü Erbaş)
Mavi cinnet, efsunlanmış bünyesinde
yorgunluğun, kırık bir cetvel ile içimdeki kırıkların boyunun ölçüsü alacağım
sonra b/içeceğim geceyi ve ahkâm püskürten koca ağızlı insan yanardağlarının
lavına dökeceğim içimdeki hüznü.
Delişmen yüreğimde esen rüzgârın
acısını çıkarıyorum:
Gölgemde irili ufaklı sözcükler
Pas veriyor imlece
Ben durağan bir notayım adeta
Aşkın bilmecesinde soldan sağa açan
bir gül’üm.
Cesaretimi yitirdim önceki ömrümde
Ömrümü de tükettim aşkın hicvinde
Şahit tuttuğum ebabil kuşlarına
Fısıldadığım adında saklı benim diğer
yarım.
Ya, kalanı?
Yankılanan sessizliğin de tozunu
attırdım dün gece
Uykuyu havale ettiğim cinnet bekçim:
Ah, sevgili, deryalara saldım ben
serlerimi
Surların dokusunda oynak bir imge
olmanın telaşı ile
Sürüklendim ben hece hece:
Menevişlenen laneti bile hayra
yordum.
Kuytumda kuduran ah’ları saf dışı
bildim
Saflığıma çamur atan o araz yüreği de
temizledim
Kırılgan yüreğime boca ettiğim
hasreti
Sonlandırmadan
Sevi dilinde bir imge belledim her
yeni günü
Hele ki geceyi iple ç/ektiğim
Aşkın yüzü suyu hürmetine
Kibirlenen yasıma denk düştü
yaşlarım.
Zararından dönmediğim neresi ise
istifli mizacımda
Yok sayılmanın hazin reçetesi işte
Yazdığım kelimelere doğan güneş.
Ne komik bir gaf!
Ne de olsa gülmeyi emreden bir beyit
kadar
Kısa süreli bir mutluluk yadsınan
iklimimde saklı
Kim bilir hangi ahraz gölgeyim?