Yazıma bir hatırayla başlamak istiyorum. Galiba 90’lı yıllarda arkadaşlarla milli takımın maçını seyrediyorduk. Milli takım yine hezimete uğramış, moralimiz bozulmuştu. Herkes futbolcuları eleştiriyordu. Karadenizli bir arkadaş gülmeye başlayınca şaşırdık çünkü ortada komik hiç bir şey yoktu. Neden güldüğünü anlatınca, arkadaşa hak verdim.
“Arkadaşlar, futbolcularımızı yerden yere vuruyorsunuz ama
biraz haksızlık yapıyorsunuz. Hangi futbolcu kalenin önüne kadar getirip attığı
topun gol olmasını istemez? Demek ki olmuyormuş? “
Arkadaş yerden göğe kadar haklıydı, demek ki
futbolcularımız çok istedikleri halde gol atamıyorlarmış…
Bu hatıradan yola çıkıp trafik kazalarına hızla,
kestirmeden geçiş yapmak istiyorum.
Ölümcül kazalara bakan yönüyle, kim ölmek için arabasına biner ki? Kim
ölümüne araba kullanır ki? Kim canına kasten direksiyon başına geçer ki? Belki
binde bir kişi intihar amaçlı binebilir ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Peki, sorun nedir?
Trafik, şahsi ve toplumsal sorunların ortaya çıktığı, tezahür
ettiği bir ortamdır (platformdur) diye
düşünüyorum. Trafikteki yaşanan
sorunlar, toplumda yaşanan sorunların dışa vuran küçük bir kısmıdır.
Alkol alan, esrar çeken, uykulu bir vaziyette veya arızalı vasıtayı (mesela freni tutmayan araç gibi) kullanmayı kastetmiyorum. Bunun yanı sıra alt
yapı eksikleri de konumun dışındadır. Anlatmak istediğim hiç bir kötü niyeti
olmayıp zor hayat şartlarının altında inim inim inleyen sürücülerin yol açtığı
trafik kazalarıdır. Bir misalle bunu izah etmeye çalışayım.
İşi kesat giden veya şirketinde daha başka sorunlar
yaşayan bir esnafı düşünelim. Bu
işletmecinin şirketinde çalışan elemanlardan biri hiç bir iz bırakmaksızın
kasadan para çalıyor. Bütün uğraşılara rağmen hırsızlık yapan eleman bir türlü
yakalanamıyor. Esnaf, bütün elemanlardan şüpheleniyor ama hangi birini işten
çıkarsın? Ne yapacağını şaşırmış durumda, sinirler allak bullak olmuş. Üstelik evinde de sıkıntı var; ev halkı
kendisine yardımcı olacağı yerde durmadan lüzumsuz masraf çıkarıyor. İşlerin
kesat gittiğini anlattığında ise cimrilikle suçlanıyor. Beş kapı ötedeki rakip
şirket, iflas etmesini dört gözle beklediği yetmezmiş gibi “işleri çok kötü, yakında iflas edecek!” diye
dedi kodu yaymış. Akraba, arkadaşları: “koca iş adamı oldun artık bizi beğenmiyorsun,
bize koltuk çıkmıyorsun!” diye laf
sokuşturuyorlar. Bizim esnaf, memurluğu bırakıp ticarete atıldığına bin pişman ama
eski işine geri dönemiyor. Uzun lafın
kısası, misaldeki esnafımız dert küpü olmuş, sorun haddinden fazladır.
Dertli esnaf, arabaya bindiğinde aklı halen sorunlarla
meşguldür; yani arabasına binerken sorunlarını
arabanın dışında bırakma gibi bir imkânı yoktur. Bu sürücünün ruhiyeti hali yani
sinirleri mutlaka araba kullanmasına yansıyacaktır. Başta trafik kurallarına yeterince dikkat
etmeyecektir. Hatta o kadar ki, kırmızı ışıkta bile durmayıp alel acele
geçecektir. Kesin hızlı araba kullanıp
çoğu zaman bunun farkında bile olmayacaktır. Sonuçta ya (ölümcül) kaza
yapacaktır veya da kendisini uyaranlara çok kötü bir şekilde patlayacaktır.
Tekrar ediyorum, trafikte yaşanan sorunlar bir toplumun:
medeniyet, olgunluk, ahlak, anlayış, eğitim, kültür, saygı ve sabır seviyesini
ortaya koyar. Aynı zamanda trafikte yaşanan olaylar o toplumun ne kadar çok
sorunlu olduğunu açık ve net bir şekilde gösterir. Yöneticiler, trafiğe bu
gözle bakıp idarede ne kadar başarılı olduklarını çok kolay ve basit bir
şekilde ölçebilirler
Abdullah konuksever