Cumartesi sabahı saat sekizde perona yaklaşan otobüsten indiğinde karşısında Sümeyye vardı ve hatırladığı gibi gamzelerini göstere göstere yeni ergen genç kız saflığında gülüyordu.Kucaklaştılar.
-Hoş geldin canım arkadaşım.
-Hoş bulduk Sümeyye.
Sümeyye koluna girip sürüklemeye başladı.
-Arabam otoparkta bize gidiyoruz. İtiraz istemem. Vakfa seni ben götürürüm.Önce kahvaltı. Yorgunsundur biraz uyursun. Öğleden sonra gideriz.Arkadaşım Hasan Ali Hoca’yla konuşup randevu aldı.
Şule biraz naz yaptı. 
-Sümeyye canım lütfen. Tatil gününde buraya kadar gelmişsin. Sabahın köründe sizinkileri rahatsız etmek istemem. Şurda bir yerlerde kahvaltı yapalım. Gece uyudum. Yorgun değilim. Hasan Ali Hoca’yla görüşüp geri dönsem diyorum.
-Mümkün değil Şule. İstanbul'dan geleceksin dışarıda kahvaltı yapacaksın akşam geri döneceksin.Yemin ederim bir daha seninle konuşmam. Rahatsızlık ne demek? Bizim evde gün en geç altı’da başlar. Annem senin için bir sürü hazırlık yaptı.
Aslında Şule’nin canı çıkıyordu. Yıllardır ev kahvaltısı yapmamıştı. Hatırladığı son ev kahvaltısını Sümeyye’lerin öğrenci evlerinde yapmıştı. Yaklaşık 4 yıl önceydi bu tatlı hatıra.Ev kahvaltısı burnunda tütüyordu. Otobüse binerken “İnşallah Sümeyye evde kahvaltı hazırlar” diye dua etmişti.
20 dakika sonra Sümeyye’nin annesinin hazırladığı kahvaltı masasını görünce sevinç çığlığı atarak Makbule hanıma saldırmamak için kendisini zor tuttu. Yağlı peynirle yapılmış saç böreği, çilek, beyaz kiraz reçeli. Ayva marmelatı, süt,bal,etli beni ye diyen yeşil ve siyah zeytin. Aman Yarabbim! Bu kahvaltı yenmez yanında yatılırdı. Sırf inat için vaz geçtiği ve bir daha teklif edilmeyen, masada birden fazla çay bardağının bulunduğu böyle bir kahvaltı masası yıllardır burnunda tütüyordu. Kendi evlerinde toplu olarak ne kahvaltı ne yemek yenmediği için Şule bu tür aile ritüellerine çok önem vermeye başlamıştı.
Yıllardır özlediği kahvaltının ardından odasında Sümeyye ile okul günlerinden bahsederek vakit geçirdiler. Saat 12,40 ta Yazır mahallesindeki Vakıf binasının önündelerdi. Vakıf binasının giriş katı altındaki Kafeterya’da kendilerini bekleyen Yüksek Lisans öğrencisi Tahire ile buluştular. Bazılarının sıkma baş dediği şekilde başını örten genç kız sade bir makyaj yapmıştı. Sağ kulağında imitasyon bir kolye sallanıyordu. Sağ bileğine iri bir erkek kol saati takmıştı. Tahire erkeksi yüz ifadesini yumuşatan şirin bir gülümsemeyle tokalaşmak için elini uzattı.
-Hoş geldin Şule. Tahire Yüksek Lisans öğrencisiyim.
-Merhaba Tahire. Memnun oldum.
Masaya oturdular. Bir dakika geçmeden ince belli bardaklarda üç çay masadaki yerlerini almışlardı.
-Yıllardır ilk defa defa Sümeyye ile beni mutlu eden bir telefon görüşmesi yaptım.
Tahire gülerek göz kırptı.
-Sümeyye dün telefon edip Vakıf için bir arkadaşıyla görüştüğünü söyleyince ne kadar sevindim bilemezsin Şule. Hasan Ali Hoca sık sık çalışanlarını kovduğu için sıkıntı benim üstüme kalıyor. Neyle ilgileneceğimi şaşırıyorum.
-Vakıf işleri çok mu zor?
Tahire kıkırdadı.
-Yok canım zor olduğundan değil. Sabahtan akşama kadar burayı beklemek zorunda kalınca özel hayat bitiyor. Yapmam gereken araştırmalar için zamana ihtiyacım var. Tez danışmanım Hasan Ali Hoca’nın hatırını kıramayınca mecburen vakıf işleriyle ilgilenmek zorunda kalıyorum.Buraya bağlanınca her şey ortada kalıyor haliyle.Vakıf işleri üstesinden gelinemeyecek kadar zor değil. En zor iş yabancı yayınlardan veya Hasan Ali Hoca’nın istediği kitapların tercümesini yapıp düzenlemek. Kitap okumayı seven biri için asla zor değil. Ekonomik olarak çok işime yaramıyor değil. Vakıf için yapılan tercüme zararını saymazsak sorun yok. Kötü alışkanlığın var mı? Sigara alkol gibi?
-Alkol almam sigara çok az. Günde bir iki tane. Oda her zaman değil. Çay ve kahveden başka kötü alışkanlığım yok.
-Bu iyi. Hoca’nın en büyük takıntısı doğal olmayan kokulardır.
-Başka takıntıları da mı var?
-Düzen,intizam,temizlik ve kozmetik ürünleri,makyaj. Çalıştırdığı sekreterleri kovma sebepleri. Simetri takıntısını saymamak olmaz.Zor biridir. Ama işini iyi yapanlara pek ilişmez. En önemli takıntısını unutmadan söyleyeyim. Dakiklik en büyük ikinci takıntısıdır. Geç kalmadan yukarı çık. Randevusuna geç kalanları hiç sevmez. İşe başlamadan kovulma benim yüzümden.
( Fedai 2 Yarım Kalmış Romanlar başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 8.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.