‘Hiçbir yere sığmıyordum artık.
Herkesin imrendiği ayrıcalığımdı benim. Durup dururken genişliyordu göğsüm.
Yüzümdeki nilüferdi.
Tuttum adını aşk koydum bu aykırı
dünyada…’’
(Alıntı)
Zehirlendiğim yalandı sözcükler de
meşrebim.
Endamlı ve şatafatlı kabrimde
Tek gerçekti talan edilmişliğim.
Hırpani bir zeminde,
Sefasını sürüyordum gecenin
Mundar karanlığın da tüten isinde:
Zemherilerde nöbet tutuyordum
Belki de bir isyanı daha bastıran
Tanrının yalancısıydım.
Kundaklan göğün edasıydı
İçime çektiğim duman:
Tastamam aykırıydım
Sözcükleri yuvarladığım yokuş aşağı
Sersem yüreğimde
Sunduğum tek maruzattı yalnızlığım.
Kıblesinde esir düşmüştüm bir kez
sevginin:
O panayır alanı ki;
Nefsimi çarmıha gerdiğim;
Yok oluşum da endamlı bir düştü
Düşüşlerine eşlik eden her göktaşının
Yaldızlı feriydim belki de
İhbar ettiğim devasa aşkın
kıyılarında
Yürüyen bir yengeçti mazlum
kanatlarım.
Uçtuğum yalandı,
Yürümektense koştuğum
Ne zamanki sipere yatsam:
Konuşlandığım dağ, bayır:
Öznemle özlemdim ben;
Özlemimle fevri bir ateş
Kıvılcımlarına hükmeden illa ki
İçimden kendime uzanan serzeniş.
Armağanıydım acıların:
Bir beyit daha uzun kalmalıydım
hayatta
Boyumun ne uzadığı ne kısaldığı
Lakin sevmekten yana da istikrarlı ve
inatçıydım:
Latife yapan med-cezire sunduğum mizacım
Gölgelerin indinde solan bir
güneştim:
Sevecen mevsimde başat tutmalıydım
yüreği
Körpe zihninde ölümün
Yanık sesine meftun olduğum o kör
kurşun:
Balçığında izdihamın
Türediğime binaen
Sönmekle üflemek arasında nice
gel-git.
Közümde utku;
Sözümde isli bir matem
Bandığım hayallerime nice isyan
Elbette taşan kalıbından şeytan:
Kininde solan çiçeklere sevdalandım
matemin
Göğün penceresine tırmandım ansızın:
Tutunduğum değil tutturduğumdu tek
yalan:
Kendime uzak bir minvalde
Sevmeyi dilediğim kendimi
Az sonra serileceğim kabrimde.