Gökyüzü siyah, gri bulutlarla yüzünü tamamen kapatırken, üç günlük hilalin yüzünü göstermesine bir türlü geçit vermiyordu. Gecenin siyah karanlığı yalnızlığını denizin tüm mavisini emerek yok ediyor, mavinin sonsuzluğuna soyunup mavileşmek isterken, maviyi de kendine benzetiyordu. Gökyüzü siyah giyinince, deniz tüm güzelliğini kaybederek karanlığa bürünüyordu. Sonu gelmiş tüm aşklar gibi karanlık, tamamen tutkulu ve haşmetli gücünü sergileyerek hükmünü icra ediyordu.

Herkes hayatın hep tozpembe yanlarını görüyor, ama kimsenin anlatamadığı siyah yönlerini gören olmuyordu. İnsan maviyi sevdiği halde, ne hissettiğini anlamaya ve anlatmaya varamadan siyahın tüm tonlarıyla tanışmak zorunda kalabiliyordu.

Korkut bulunduğu yerden uzakları seyrederken, Nihal bir devriye çavuşu gibi ona yaklaştı.  O kıpırdamadan uzaklara bakıyordu. Nihal’in yanına kadar sokulmasını bile duymamıştı. Nihal’in; “Susmak da gece gibi değil mi? En derin karanlıkların bile üzerini örtebiliyor,” demesiyle kendine geldi.

 “Susmak da nereden çıktı ki?” dedi.

“Her insan susarken bile, içinden konuşmaya devam eder. Hem suskunluk; hiçbir zaman ihanet etmeyen gerçek bir dosttur.”

“Kiminle konuşuyordun ki?”

“Az önce Moltke geçiyormuş, o uğradıydı.”

Nihal, karanlıkta olsa Korkut’un yüzünde doğru bakarak; “Delirme belirtilerin yok değil mi?” dedi.

“Hiçbir deha yok ki, içinde bolca delilik olmasın…”

“Kendini deha olarak görmüyorsun değil mi?”

“Hayır, deha biraz daha sabırlı olmaktan başka bir şey değildir aslında.”

Nihal şaşkınlık içinde Korkut’un yüzünde baktı. İniş çıkışlı yaşadıklarının anlamaya çalışıyordu. İçindeki karmaşık bilgi ve duygular su buharı gibi bir arayış içerisinde göğe doğru yükseliyor, bir kontrol ve teyidi bekliyordu. Belirsizlik beyninde tavan yapıyor, içindeki sistemin çöküşünü izliyordu. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.

“Korkut biz bir gemideyiz ve hızla Libya’ya doğru yol alıyoruz. Gemide bir yabancı mı var?”

Korkut’un hiç alay eder gibi bir hali de yoktu. Mert ve gözünü budaktan sakınmayan yürekli bir gençti. Şaka yapmayı da pek beceremezdi. Buna rağmen içinde bir ürperti yükseldi. Korkut’un vereceği cevabı merak ederek sordu.

“Moltke de kim? Sana ne söyledi?”

“Moltke bir Alman General… ‘Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır,’ dedi ve gitti. Baba adammış, bizi bizden daha iyi tanıyormuş meğer!”

“Güzel söylemişte… Ama ben senin kimseyle görüştüğünü görmedim. Bir saattir, bir heykel gibi kıpırdamadan ayakta duruyordun.”

“Belki benim gördüğüm halde, senin göremediklerin vardır. Gemi siyahın bağrında yol alırken, ben ise siyahın içindeki aydınlığı arıyordum. Adam hoşuma gidecek bir söz söylediyse ne yapayım?”

“Korkut! Korkutuyorsun beni… Hani şu üç harflilerden bahsetmiyorsun değil mi? Şunu doğru dürüst bir anlatsana… Düşünmekten yoksa beynim kısa devre yapacak…”

Devamı var

...

Ant. - 311219

( Akdenizdeki Kavga - 6 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 6.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.