Anadolu medeniyetlerini bağrında beslemiş, büyütmüş ve hatta diğer uygarlıklara da kucak açmış, sonsuz güzel ve ana şefkatindeki yeryüzü parçası, yaşadığımız topraklar, vatanımız… 21. Yüzyıla gelinceye kadar birçok ırka, kavme vatan olmuş, doğusuyla batısıyla, kuzeyi ve güneyi ile ayrı bir güzellikte gökkuşağı oluşturuyor. Gökkuşağının her bir rengi niteliğindeki bölgelerin farklı farklı yaşam ve kendine özgü alışkanlıkları da var elbette.

Karadeniz’e baktığınızda; sert bir doğa yapısının yanında insanların da bu zor şartlara uyum sağlamış ve güçlüklere karşı dimdik ve kararlı bir yapıda olduklarını görürsünüz. Dağlık tepelik arazinin içinde bir karış toprağı bile ekmeye çalışan, sırtlarında o kadar yükle tepeye, zirveye ulaşmaya çalışan ve bu durumda bile asla isyan etmez karadeniz insanı.

İç Anadolu da ise tozlu yollarında bile insanların yüzünden gülümseme ve misafirperverlik eksik olmaz. Hatta bir dilim ekmeğini kendisi yemeyip yedirecek kadar gönlü geniştir Anadolu insanının. Ege insanına gelince efeler diyarına uygun sevecenliğiyle ve sıcakkanlılığıyla renk cümbüşü içinde yerini almaktadır bu gökkuşağı içinde. Doğu insanı ise, “güneş doğudan doğar” felsefesiyle ayrı bir sıcaklık katar bu kültür mozaiğinin içine.

Bu gökkuşağının renklerini temsil eden kültürlerin ortak noktası, hepsinin de Anadolu’yu vatan seçmiş olmalarıdır. Çerkeziyle, Kürdüyle, Türküyle, Abhazasıyla, Romanıyla, Arabıyla, Tatarıyla, Gürcüsüyle, Lazıyla, Müslümanıyla, Hristiyanıyla, Musevisiyle aynı coğrafyayı, aynı suyu, aynı torağı ve aynı havayı soluduğumuz Anadolumuzda barış ve huzur içinde birlik, beraberlik içinde yaşamaya ihtiyacımız var. Bırakalım artık birbirimizin ne olduğunu, hep birlikte “neler yapabileceğimize” bakalım.

“Birlikten güç doğar” dendiği gibi birlik beraberlik içinde bulunmamız gereken bir zamandır bu zaman… Birbirimize destek yerine köstek olursak ne hale geleceğimizi hepimiz biliyoruz. Tarihin sayfalarını çevirip İstiklâl savaşına bakmamız yeterli olacaktır. Osmanlıyı savaş gücüyle yenemeyen Avrupa ülkeleri milliyetçilik akımını yayarak yıpratma yoluna gitmişler ve bu sayede de amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardı. Ama hesaba katmadıkları tek şey Türk’ ün vatan sevgisi idi. Onu ortadan kaldıramamışlardı. İlim ve bilim alanında Osmanlı imparatorluğu döneminde Avrupa’dan çok ileride olmamıza rağmen ilim irfan sahibi insanlara yeterince destek ve kıymet verilmeyişinden, gerekli yatırımların zamanın da ve yerinde yapılmamasından dolayı İstiklal savaşında düşmana karşı vatanımızı savunmak için bile yine Avrupa’nın kurşununa, topuna, tüfeğine muhtaç duruma düştük.

Mademki millet aynı ideale bağlı insanların oluşturduğu bir birliktir, o halde insanların üzerinde yaşadığı vatan parçası da bir bütündür, kutsaldır. Milli Birlik ve Beraberlik İlkesi Atatürk milliyetçiliğinin zorunlu bir sonucudur. Bu görüş ve anlayışa göre, millet ülkesiyle birlikte bölünmez bir bütündür. Tarih ise tekerrürden ibarettir. Biz birbirimize düştükçe düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Ülkemizi daha ileriye götürmek için; ilim, teknoloji, sanayi, kültür, ticaret, eğitim alanlarında ülkemizi refaha kavuşturmak için el ele verip birlik içinde olmalıyız.

Yüce Rabbim hayvanlara bile birlik beraberlik özelliğini ihsan etmiştir. Dün gibi hatırlıyorum. Çocukluğumda bahçelerde kirpileri uzaktan seyrederken nasıl bir hayvan olduklarını hep merak ederdim. Hatta bir seferinde Anneannem kirpiyi alarak suyun içine atmıştı ve kirpi tamamen savunmasız bir şekilde kalarak suyun içinde açılıvermişti. Hayvanlardan korkan ve aynı zamanda da seven bir insan olarak merak ettiğimden hayvanların bazı özelliklerini araştıırma gereğini duydum. Bu hayvanlardan biri de kirpilerdi.

Ve internette kirpilerle ilgili araştırma yaparken bir yazı okudum. Dünya tarihinde ender rastlanır bir kış döneminde hayvanlar soğuktan teker teker ölmektelermiş. Kirpiler de durumun farkına varmışlar ve soğuktan korunmak ve kendilerini koruyabilmek için birbirlerine iyice sokulmaya karar vermişler. Ama sırtlarındaki dikenler birbirlerine batınca ayrılmışlar ve onlar da diğerleri gibi ölmeye ve sayıları azalmaya başlayınca toplu halde bir karar vermişler. Ya ölüp yeryüzünden silinecekler, ya da dikenlerine rağmen birleşip birbirlerine sokulmayı göze alacaklarmış. Akıl baskın çıkmış ve birlik olmuşlar. Birbirlerine sokularak ısılarını paylaşmışlar, ufak tefek yaralanmalara aldırmadan. Bu küçük yaralar ise onları hem hayatta tutmuş hem de yaşamı öğretmiş.

Haydi! İyisiyle, kötüsüyle birlikte yaşamaya var mısınız?

Nermin KAÇAR -BOLU



( İyisiyle – Kötüsüyle Birlikte Yaşamaya Var Mısınız? başlıklı yazı Nermin Kaçar tarafından 25.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.