Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 27.01.2020
Okunma Sayısı : 1521
Yorum Sayısı : 0

AKINCILAR

Osmanlı Devletinin 1354 yılında itibaren başlayan Rumeli fütuhatının baş aktörleri şüphesiz Akıncılardır. Bana göre Akıncılar,Rumeli fütuhatının baş aktörleri olduğu kadar Balkan coğrafyasının İslamlaşmasında ve imarında etkin rol almış,dünya tarihinde emsali olmayan askeri bir teşkilattır.Resmi olarak devlet askeri olmayan ama doğrudan sultana bağlı,tüm Avrupa devletlerinden istihbarat toplayan,ordunun öncü ve artçı güvenliğini sağlayan Akıncılar hakkında çok fazla bilgiye maalesef sahip değiliz.Gerileme ve çöküş dönemindeki isyanlar sonunda arşivlerin tahrip olması ve Cumhuriyet döneminde Bulgaristan’a satılan arşiv belgelerine ulaşma ve okuma zorluğu Akıncı teşkilatı hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşmamızı engelliyor.

Ö.Körpe’nin ifade ettiği gibi Osmanlı imparatorluğunun askeri karakterdeki devlet teşkilatının kökeninde akıncılık ve gaza geleneği bulunmaktadır.Osmanlı’nın Süleyman Paşa liderliğinde geri dönmemek üzere Rumeli’ye geçtikten sonra ocak olarak kurulduğu varsayılan Akıncılar,Rumeli fütuhatının hepsine katılmışlardır.

Kanunnameli,düzenli bir teşkilat olan Akıncılardan bahsetmeden temel kahramanları akıncılar olan-benimde okuduğum- bazı yayınlardan bahsetmek istiyorum.Tarihi romanlara,çizgi romanlara meraklı olanların hemen hatırlayacakları karakterler bunlar.Malkoçoğlu ve Kara Murat’tan bahsettiğimi anlamışsınızdır.

Ayhan Başoğlu’nun yazıp çizdiği Malkoçoğlu Tur Ali Bey gerçek tarihi bir şahsiyettir. Malkoçoğlu Bali Bey’in oğlu olan Tur Ali Bey kardeşi Ali Bey’le Çaldıran savaşında şehit olmuştur.

Kara Murat karakteri ise sanıyorum-M.Turhan Tan’ın Akından Akına veya Bekir Büyükarkın’ın Son Akın isimli romanlarıyla tanınmış,daha sonra Rahmi Turan’ın yazısı, Abdullah Turhan’ın çizimiyle meşhur olmuştur.Kara Murat’ın gerçek olup olmadığını bilmiyorum.O devirlerde akıncılar bir akıncı ailesine bağlı olurlardı.Kara Murat karakteri genellikle bağımsız takılan birisidir.Bu bağımsızlığın,romanda padişaha karşı gelmeye varan pervasızlığın o dönem kültürüyle pek bağdaştığını sanmıyorum. Çünkü Viyana kuşatmasının ardından Kanuni’nin emriyle akına çıkan Malkoçoğlu Kasım Bey ve akıncıları çıktıkları akından dönüşlerinin olmadığını biliyorlardı.O dönem Türk ordusunda bilhassa akıncılarda emre itaat en üst seviyedeydi.Her hangi bir akıncının değil padişaha,subayına bile karşı gelmesi düşünülemezdi.

Bekir Büyükarkın’ın Son Akın romanında da çoğu romanlardakine benzer bir akıncı figürü çizilir.Alkole ve kadına zaafı olan,dine lakayt,kafalarına göre takılan,eğitimi? bilinmeyen insanlar.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır.Akıncılar vakıf insanlardı.Yani akın mıntıkalarına tamamen vakıf idiler.Muhteşem bir istihbarat ağları vardı.Akıncı beyleri en az iki yabancı dil bilirdi.

M.Turhan Tan’ın romanındaki kahramanın okuması yazması bile yoktur. M.Turhan Tan’ın Akından Akına isimli tarihi romanında garip bir iddiası daha vardır.İddiasına göre Akıncılar Avrupalı kadınlarla ilişkiye girdikleri için neslimiz bozulmuştur!!!Vücut temizliğini bilmeyen kadınlarla gönül ilişkisi yaşayan Akıncılar ve genetik olarak bozulan nesiller! Takdirlerinize bırakıyorum!!!

Osmanlı sultanlarının “Özel “ adamlarının olup olmadığıyla ilgili bir kayıt var mıdır bilmiyorum ama sultanların düşman memleketlerine bir kişi göndermekten ziyade ceza akını yaptırdıkları biliyorum.Fetret devrinin sonunda I.Mehmet akıncıları Ceza akınıyla Eflak ovasına göndermişti.Fatih Sultan Mehmed’in de Malkoçoğlu Bali Bey ve Mihaloğlu Gazi Ali Bey’i Erdel’e (Transilvanya) Vlad Drakula’nın üzerine gönderdiği bilinmekte.

M.Turhan Tan’ın Kara Murat karakteri okuma yazma bilmez,roman ve çizgi romanlarda ki akıncı karakterleri uçkurlarına sahip olmayan, pek öyle kural kaide tanımayan kişiler olarak anlatılır ki bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Kadın düşkünlüğüne gelince, yüz yıllardır temizliklerine düşkün olan Türklerin (Rumeli’deki fethedilen yerlerde ilk yapılan binalar cami, hamam ve imaret-zaviyelerden oluşan külliyelerdir.) yılda bir kez yıkanan ve elbiselerini yıkamayan(Öte yandan Arapların imalat tekniği İspanya’dan Avrupa’ya yayılınca Kuzey Avrupa’da sabun lüks madde sayılmış; Hayvani yağ ve külden ürettikleri sabun kötü koktuğu için yalnız çamaşır yıkamakta kullanabiliyorlarmış zira.İkbal Armağan Gözlü,Derin Tarih Mayıs 2016) Avrupalı kadınlara nefislerinin uyanıp uyanmayacağını takdirinize bırakıyorum.

"Türkler, Avrupa'da ekseriyetle tesadüf edildiği gibi insanların yemek yedikleri veyahut yıkanıp temizlendikten sonra tekrar yiyecekleri kaplarda köpeklerin de yemek yemesine müsaade etmezler … Çünkü Avrupa'da çok defa sofraya köpeklerin de kullanmış oldukları kaplarla yemek getirilir…Türkler güçlü-kuvvetli oldukları için pek çok yaşarlar. Herhalde bunun en tabii sebebi gayet sıhhi ve iyi gıdalar kullanmalarında…Türkler nadiren hasta olurlar. Bu sıhhi vaziyetlerini bir taraftan yeyip içmedeki kanaatkarlıklarına,bir taraftan da israfa kaçmamak şartıyla hamamda yıkanıp temizlenme adetlerine medyumdurlar.Kadınları da ayni vaziyettedir. (Comielle Le Bruyn -Voyages de Cornielle Le Bruyn par Ia Moscovie, en Perse et aux indes orientales., 1332, La Haye)

Tarihçi Reşat Ekrem Koçu Ocak 1950 tarihinde yayına başlayan Resimli Tarih mecmuasında Budin Paşasının Kızı isimli bir tarihi tefrika yayınlamaya başlamıştır.Tefrikanın kahramanları Ressam Münif Fehim’in çizimine göre algımızdaki akıncılardır.(Kartal Kanatları vardır.)Tefrikanın 3.bölümünde Akıncılar hakkında şu ibareler bana oldukça ilginç geldi:

Budinde acele işleri yoktu.Şöyle bir gidip bu güzel şehri ve sokaklarını süsliyen Budin güzellerini bir kere daha görelim demişlerdi.Atlar meşelere bağlanmış,kebaplar ve şaraplar yenilip içilmiş,sonra ağızlar çalkalanıp aptes tazelendikten sonra çubuklar ateşlenmişti.”

Kimse kusura bakmasın ama akıncılar bu şekilde bir hayat yaşayan insanlar değillerdi.Önce şarap içip sonra ağzını çalkalayıp aptes(doğrusu abdest olacak)tazelemek!!! Maalesef bir kısım tarih yazarlarımızın genelde Osmanlı tarihine özelde ise akıncılara bakışı bu şekildedir.İçkiye,kadına zaafı olan macera perest,dine olabildiğince lakayt.Dini hassasiyeti olmayan birinin gözü kapalı ölüme gitmesi, çoluğunu çocuğunu ölüme göndermesi,canı pahasına kazandığı servetini hayır işlerine adaması mümkün müdür?

Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın Türkiye Tarihi’nde ki Akıncılar bölümündeki bilgileri paylaşarak konuya başlamak isterim;(Akıncı ocağı,Türk ordusunun en seçkin sınıfını teşkil ediyordu.Son derece sıkı şartlarla akıncı ocağına efrat kabul edilirdi.Akıncılar,Avrupa’da “serhad” denen hududa yakın çevrelerde otururlar,her türlü vergi,teklif ve resimde muaf olurlardı.Akıncı Kaanun-Namesi denen hususi kanunları vardı.Buna göre hareket ederlerdi.Beylerbeyilerden yani Türk umumi valilerinden emir almazlar, doğrudan padişahın şahsına merbut bulunurlardı.Bu ocak sayesinde Avrupa devletlerinin Türk sınırını tecavüz etmeleri,son derece zor bir mesele haline gelmiştir.Zaten akıncılar,Avrupa’nın manevi kudretini imha etmişlerdir.Türkiye’ye sonsuz ganimet taşımışlardır.Akınlar,son derece gizli ve ani emirlerle vuku bulurdu. Akıncılar pek mahir süvari ve cenkçi idiler.Akıncı subayları (Onbaşı,Subaşı,Binbaşı) birkaç Avrupa dili konuşurlardı.Akın hareketi müthiş bir süratle yapılır,çok kısa müddet içinde büyük yollar geçilir,Avrupa’nın en içeri noktalarına kadar sızılır, düşmanın askeri kuvvetleri daima şaşırtılır,halk dehşet ve heyecana verilirdi.Hiç bir ülke ne Almanya,ne İtalya ne Lehistan(Polonya) ne Rusya akından masun değildi.

Bavyera’ da, Moravya’da, Bohemya’da, Avusturya’da,Lehistan’da hiçbir şehir,kasaba ve köy ertesi sabah Türk akıncılarını beldelerinin içinde at koştururken görmiyeceklerine inanamazdı;asırlar boyunca halka bu teminatı verecek hükümet Avrupa’da mevcut bulunmamıştır.Akıncı ocağına mensup Türk casusları yerli halkın arasına karışmış bir halde bütün Orta Avrupa’da dolaşıp malumat toplarlardı.Bu malumat üzerine akınlar planlanır,ona göre kollar ayrılır,vurulacak yerler tespit edilir,akın müddeti kararlaştırılırdı. Bu malumatın siyasi kıymet taşıyanları, merkeze bildirilirdi.Akıncı ve korsanlar.bu günkü komandoların aşağı yukarı karşılığı olup,aynı işi yaparlardı.Gayeleri üsleri tahrip edip düşmanın askeri ve iktisadi gücünü hırpalamak ve halkın manevi kuvvetini düşürmekten ibaretti.Yılmaz Öztuna,Türkiye Tarihi)

Hammer Tarihinde Akıncılar’dan şöyle bahsedilir:(Ertuğrulun II.Alâü'ddîn zamanındaki ilk harbî vak'ası ve Osman'ın Küçük Asya'nın kuzey memleketlerine ilk sevkıyatı sırasında-ne maaşı, ne de malikânesi olmayan ve «Akıncı» denilen- süvarilerden bahsetmiştik.Bu intizamsız süvârî ve azap (piyade) güruhu.Hıristiyan hükümdarları ellerinde bulunan memleketler fethinde istihdam olundukça, Avrupa için muntazam Yeniçeri ve Sipahi fırkalarından az korkunç olmamışlardır.Bunların ilk Viyana muhasarasında Linç (Linz)'den geçerek Ratis-bun'e kadar ilerlediklerini,Almanya'nın kalbine kadar nüfuz ettiklerini,güzergâhlarında herşeyi âteş ve hûn içinde bıraktıktan sonra,bu cür'et-kârca saldırıdan avdet eylediklerini göreceğiz.Köse Mihâl'in torunlarından Mihâl-oğlu o zaman bu askerin kumandanı idi.Bu rütbe,Kazaklar'daki «Hatman» payesi gibi, uzun bir müddet o ailede ırsî olmuştur.)

Uzmanlar tarafından Eyalet askeri arasında kabul edilen akıncılar tamamen Türklerden müteşekkil atlı hafif süvari birlikleridir.Akıncılar devletin maaşlı(ulufeli)askerleri olmayıp akın ganimetiyle geçinirlerdi.Evrenos oğlu akıncıları Serez ve Yenice-i Vardar,Mihaloğlu akıncıları Ihtıman,Tırnova ve Plevne,Malkoçoğlu akıncıları Silistre,Gümlüoğlu ailesi Eski Zağra,Turahanoğlu ailesi ise Tırhala’da karargahlarını kurmuşlardı. Bu beldeler aynı zamanda akıncı ailelerin tımar mülkleriydi.Akıncıların en önemli vazifeleri seferde ordunun öncü ve artçılığını yapmak,düşman ülkelerden istihbarat toplamak ve kendi belirledikleri zamanda veya Osmanlı sultanının emriyle akına çıkmaktı.Tam faal oldukları zaman dilimi 250 yılı bulan Akıncı ocağı 1595 yılındaki büyük felaketten sonra eski gücünü kaybedince Osmanlı Devletinin Avrupa’daki otoritesi ve nüfuzu büyük zarar gördü.Yerlerine ikame edilen Deliler ve Serhat kulları asla Akıncıların yerlerini tutamadılar.

Akıncı denilince aklımıza ilk gelen savaşçılıklarıdır.Doğrudur akıncılar kelle koltukta akına çıkan,ok,yay ve kılıçlarıyla Avrupa’yı at üstünde gezen savaşçılardır.Burada bir parantez açarak, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Bin akıncı akınlarda çocuklar gibi şendik,Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.Mısralarının hamasi mısralar olduğunu belirtmeliyim.Akıncılar hafif süvari oldukları ve başarılarını hızlı hareket etmelerine borçlu oldukları için mecbur kalmadıkça zırhlı süvarilerle ve piyade ordusuyla savaşa girmezlerdi.Ağırlık yapmasın diye üzerlerine zırh giymeyen akıncıların düzenli orduyla savaşmaları mantıksız olurdu.Düzenli ordularla her karşılaşmaları çoğunlukla felaketle sonuçlandı.1442 yılında Mezid Bey komutanlığında yapılan akında Mezid Bey’in tedbirsizliği yüzünden (akıncıları Macar ovasında yağma ve talan için başı boş bırakmıştı)15-17 000 akıcı şehit oldu.Viyana kuşatmasının dönüşünde artçı olarak akına çıkan Malkoçoğlu Kasım Bey ve 12 000 akıncı karşılarına çıkan düzenli orduyla girdikleri savaşta şehit oldular.

Ancak akıncıların savaşçılıklarından,bundan daha büyük özellikleri ise vakıf insan olmalarıdır.Burda vakıftan kastım üç yönlüdür.Birincisi sözlük manasıyla Hayrat işlerine düşkünlükleriyle vakıf insan olmalarıdır.Vakfın ikinci manası ise;kişinin kendisini bir işe vakfetmesidir.Üçüncü manası ise yaptıkları işe vakıf olmalarıdır.

Akıncılar hem kendilerini hem ailelerini gaza geleneğini temel alarak devletin bekası için vakfetmişlerdir.Kaynakları incelerseniz-gerek er,gerekse subay olarak- pek çok akıncının ölüm tarihinin bilinmediği gibi mezar yerlerinin bile bilinmediğini görürsünüz. Mesela;Mihaloğlu akıncıları hakkında ayrıntılı çalışmalarıyla tanınan M.Tayyip Gökbilgin Ihtıman sancak beyi Gazi Mahmud Bey ahfadının 1,5 asırlık zaman diliminde haklarında bilgi bulunmadığını yazmaktadır.

Gazi Balta Beyin oğlu-ve belki de torunu-Ankara savaşında şehit olmuştur.Gazi Mahmud Bey’in torunları vakfiyenin Ankara savaşında kaybolduğunu beyan ederek onlarca yıl sonra vakfa mütevelli olmak için Padişaha başvurmuşlar.

Gazi Evrenos Bey’in 7 oğlu bilinmekte iken nerede şehit oldukları,vefat ettikleri hakkında bilgi yoktur.Malkoç Bey’in iki oğlu da sağlığında şehit olmuştur.Malkoçoğlu Mustafa Bey babasının sağlığında Sivas kalesi muhafızı iken şehit olmuş,Malkoçoğlu Ali ve Tur Ali Bey’ler aynı şekilde babaları Bali Bey’in sağlığında Çaldıran savaşında şehit olmuşlardır.vs. Anlatmak istediğim Akıncılık sadece macera için veya dünyalık için yapılan/yapılacak bir iş değildir.

Nasıl ki Osmanlı topraklarında eğitim,din hizmetleri ve belediye hizmetleri vakıflar aracılığıyla yapılıyorsa Akıncı ailelerinin karargahlarının bulunduğu sancaklarında da bütün hizmetler vakıflar aracılığıyla yapılıyordu. Rumeli’yi baştan başa camiler,mescidler,tekkeler,imaret-zaviyeler,sıbyan mektepleriyle donatarak İslamlaştıran Akıncılar bu eserleri kendi servetleriyle yaptıkları gibi hizmetlerin devamlılığı için devasa mülkler vakfetmişlerdi.Vakıf konusunu daha sonra geniş şekilde ele alacağımız için kısa bir örnekle geçeceğim:(Sonuç olarak Turahan Bey ailesi Tırhala’da 6 cami,10 mescid,1 medrese,2 imaret,3 muallimhane,1 sıbyan mektebi,halvethaneler,molla hücreleri,şeyhevi 6 köprü,kaldırımlar ve çeşmeler, Yenişehirde 5 cami,4 mescid,1 medrese,1 muallimhane,1 mektep,2 zaviye,1 kervansaray,1 imaret,3 köprü,Çatalcada 1 zaviye,1 kervansaray,Platomona’da 1 zaviye,1 mescid,2 kervansaray, Çitros’ta 1 kervansaray,Fenar’da kaplıcalar,1 cami,İzdin’de 1 imaret1 mescid,1 çeşme,1 ağaç köprü,Livadya’da 1 cami,Siroz’da iki ağaç köprü,2 çeşme, Drama’da 1 kemer köprü,Semenre’de 1 zaviye,1 muallimhane,Malkara’da 1 cami,1 kervansaray, Kırkkavak’ta 1 medrese,2 mescid,1 imaret,1kervansaray olmak üzere Balkanlarda toplam 14 cami, 18 mescid, 3 medrese,5 imaret,5 muallimhane,2 sıbyan mektebi,5 zaviye,6 kervansaray,3 ü ağaç 1 i kemerli olmak üzere 13 köprü inşa etmiştir.Levent Kayapınar)

Evrenosoğulları,Mihaloğulları,Malkoçoğulları ve Gümlüoğulları tımar sancak ve mülklerinde yaptırdıkları hayratlar ve kurdukları vakıflarda Rumeli’yi başkan başa imar ve ihya etmişlerdir.

En büyük ve en eski iki Akıncı ailesi Evrenosoğlu ve Mihaloğlu akıncı aileleridir.Aileye ismini veren Gazi Evrenos Bey rivayetlere göre Süleyman Paşa ile Rumeli’ye ilk çıkan gaziler gurubundandır.Tarihçilerimizin Türk kökenli olduğu konusunda hem fikir olduğu Gazi Evrenos Rumeli’nin ilk Emirül Ümerası Hacı İlbeyi ile pek çok fetihler yapmış,(Neşri bu konuda:”Lala Şahin’e Rumili’nin beğlerbeğiliği’ni virüp Evrenoz’a uc’ların beyliğin verdi.Ol vakıt Hacı İlbeğ dahi Allah emrine vardı” şeklinde kayıt düşmüştür.Ayşegül Çalı/Doktora Tezi,2011) Gazi Evrenos Bey Edine başta olmak üzere pek çok fetihte bulunmuştur.Barak,İsa,Ali,Beğce,Süleyman,Yakup ve Hızırşah isimli oğulları ve torunlarıyla hem Akıncı beyi hem de vakıflarıyla yaptığı imar çalışmalarıyla tarihimizde silinmez izler bırakmıştır.Gazi Evrenos 1.Kosova savaşında(1389) at üstünde savaşa katıldığında 100 yaşındadır.Hem şahsı hem de ailesiyle tarihe silinmeyecek izler bırakan Gazi Evrenos Bey 1417 yılında vefat etmiştir.

İkinci nesil akıncı ailelerinden olan Malkoçoğulları ve Turahan oğulları ilk başta Gazi Evrenos’a bağlı akıncı beyleridirler.Geçen zaman içinde kendi ailelerini kurmuşlardır.Malkoçoğlu ailesinin isim babası Malkoç Bey Kosova savaşında Osmanlı ordusunun sağ okçularını komutanı iken oğlu Mustafa Çelebi de sol okçu komutanlığını yapmıştır.Savaşın ardından Yıldırım Bayezid’in emrine giren Malkoç Bey Antalya yöresindeki Hamidoğlu beyliğinin son şehzadesidir aynı zamanda.Malkoçoğlu akıncıları Silistre bölgesinde bulunurlardı. Malkoçoğlu Mustafa Bey Sivas kalesinin muhafızı iken adamlarıyla birlikte Emir Timur’un emriyle katledilmiştir.Malkoç Bey’in neslinden Malkoçoğlu Bali Bey,Malkoçoğlu Ali ve Tur Ali Bey,Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa(nesli daha sonra Yahya Paşazadeler olarak anılmıştır) gibi büyük akıncı beyleri gelmiştir. Osmanlı tarihinde Yahya Paşazadeler dile bilinen akıncı ailesi de Malkoç Bey neslindendir.Ailenin tanınan son ferdi 1604 yılında vefat eden Sadrazam Yavuz Ali Paşa’dır.

Bir diğer akıncı ailesi Üsküp Sancak Beyi Paşa Yiğit Bey oğlu Turahan Bey’e istinaden Turahanoğulları adıyla bilinen ailedir.Paşa Yiğit Bey Tuz yasağına muhalefet ettiği için Saruhan (Manisa)yöresinden Rumeli’ye mecburi iskan edilen aşiretin ulusudur.1392 yılında Üsküp’ü fethetmiş ve yaklaşık 22 yıl Üsküp sancak beyliği yapmıştır.Ailenin isim babası oğlu Turahan Bey kaynaklara göre genç yaşta Gazi Evrenos Bey’in Mirahor’udur.(Ahır sorumlusudur)Burada isyana karşı evlat rehin almanın dünya tarihinde bilinen bir uygulama olduğunu hatırlatalım. Turahan Bey 1414 yılında Vidin,ardından Teselya bölgesinde Tırhala sancak beyliği yapmış,Gazi Evrenos Bey’in ardından Uç’ların beyi olmuştur.Hayatlarını akıncı olarak at üstünde,savaş meydanlarında geçiren Turahan Bey ve oğulları Ömer ve Ahmet Beyler ve torunları Tırhala ve köylerini kurdukları vakıflarla ihya etmişlerdir.

Eski Zağra’da mukim bir diğer aile ise akıncılık faaliyetlerine kayıtlarda pek rastlanmayan, sadece Kosova savaşı öncesi öncü birlikleri komutanı,bilahare Düzmece Mustafa isyanında ismi geçen ve Eski Zağra’da büyük vakıfları olduğu bilinen Gümlüoğlu Paşa Yiğit Bey ve oğullarıdır.

Bu Gümlüoğlu Murad Bey ve onun Saltuk ve İskender isimlerindeki iki oğluyla Murad Bey ve Paşa Yiğit isimlerindeki Gümlü ahfadından mürekkeptir.Fatih Sultan Mehmed Gümlüoğlu Saltuk ve İskender Beylere Zağra’nın eski hisarında bazı köyleri temlik etmiş,onlarda Gümlüoğlu köyünde zaviye,mescid,Edirne’de mescid ve Kosova’da da zaviye ve mescid vakfetmişlerdir.İkinci Bayezid Gümlüoğlu Paşa Yiğit’e(Bu,torun II.Paşa Yiğit’tir) iki köy temlik etmiştir.”(İ.H.Uzunçarşılı-Osmanlı Tarihi)

Akıncıların ik inci en büyük ve eski ailesi Mihaloğlu akıncı ailesidir.Aileye ismini veren Köse Mihal Bey(Abdullah Mihal Gazi) 1313 yıllarında Müslüman olmuş Türk kökenli bir asilzadedir.Harmankaya tekfuru iken Osman Bey’le tanışıp arkadaş olmuş Bursa’nın teslim alınmasında müzakereci olarak önemli vazife yapmıştır.Oğulları Aziz,Gazi(Razi)Ali ve Balta Bey’ler ile en büyük torunu Gazi Mihal Paşa Rumeli fetihlerine aktif olarak katılmışlardır.Aziz Bey Vize’nin fethinde bulunmuş,Gazi(Razi)Ali Bey Yıldırım Bayezid’in lalalığını yapmış,Yıldırım Han’ın ricası üzerine daha sonra Amasya’ya yerleşmiştir.Ali Bey’in oğlu Yörgüç Paşa valisi olduğu Amasya’da devlet adına büyük işler yapmıştır.Mihaloğlu Balta Bey 1403 yılında vefatına kadar oğlu İlyas ve torunu Mahmud Bey’le akıncılığa devam etmiştir.Plevne Gazi Mihal Paşa ve oğullarının,Ihtıman Gazi Mahmud Bey ve oğullarının tımar mülküdür.Mihaloğlu akıncıları her zaman Devlete/Sultana bağlı kalmışlardır.Şeyh Bedreddin ve Şehzade Mustafa(Düzmece) isyanlarında Osmanlı sultanına sadakatten ayrılmamışlardır.

Ailenin en meşhurlarından birisi-ilki fetret devrinde Musa Çelebi’nin,ikincisi Sultan II.Murad ‘ın zamanında olmak üzere iki kere Rumeli Beylerbeyliği yapan Mihaloğlu Gazi Mehmet Bey’dir.Gazi Mihal Paşa’nın oğlu olan Mehmet Bey,Fetret Devrinde Musa Çelebi’nin Edirne’deki kısa süreli(3 yıl kadar) iktidarının en güçlü kişisidir.Musa Çelebi’nin Rumeli Beylerbeyliğini yapmıştır.Fetret Devri sona erince Tokat’taki Bedevi Çardak’ta hapsedilen Mehmet Bey Şeyh Bedrettin isyanının bastırılmasının ardından yeniden Tokat’a hapse gönderilmiştir.Sebebi Şeyh Bedrettin’le olan yakınlığıdır.Sultan II.Murad’ın tahta çıktığı anda patlayan (Düzmece)Şehzade Mustafa isyanının kaderini Gazi Mehmet Bey değiştirmiştir.Bursa önlerine gelen Şehzade Mustafa kuvvetlerinin içinde akıncılar da vardır.Gazi Mehmet Bey Bursa önlerine gelen Şehzade Mustafa’nın ordusundaki akıncıları isimleriyle çağırarak Sultan II Murad tarafına geçmelerini sağlamıştır. (Düzme ile Sultan Murad'ın askerleri birbirlerini gözetleyip dururken Mihaloğlu Mehmed Bey Tokat hapsinden çıkıp geldi ve su kenarına erişti.Önce söze başlayarak, "Bre Türk Turhan, bre hain!" diye çağırdı. Sonra Gümlüoğlu'na seslendi ve Evrenoz oğlanlarına çağırdı. Bütün Rumelililer su kenarına geldiler.Bazısı selam bile verdi. Konuşup söz söylediler ve "Mihaloğlu Mehmed Bey daha hayatta imiş." dediler. Her şeyi en iyi bilen Allah' tır. Aşık paşazade Tarihi)

Gazi Mehmet Bey 1422 yılında Sultan II Murad Han’ın Bizans kuşatması sırasında Küçük Mustafa isyanı patlak verdiğinde İznik’i adamlarıyla bastı,çıkan çatışmada Tacettin oğlu tarafından ağır yaralanıp hayatını kaybettiğinde 70 yaşının üstündeydi.

En meşhur Mihaloğlu,Gazi Ali Bey’dir.80 yıllık hayatında Tuna’yı kuzeye doğru 160 veya 330 kez akın için geçen Ali Bey bir akın sırasında Macar sarayını basarak Kralın kız kardeşini kaçırmış,Müslüman olan ve Mahitap-Mehtap adını alan prensesle evlenmiştir.Kardeşi İskender Bey’le Anadolu’da vazife yapmış Otlukbeli savaşına katılmıştır.Çok büyük akınların başında bulunmuştur.Aynı zamanda Orta Avrupa’nın en büyük vakfının da sahibidir.

Yazının üst kısmında bahsettiğimiz Devşirme sisteminin dejenerasyonundan dolayı Yeniçeri sınıfındaki bozulma süvari birliklerinde,bilhassa Akıncılarda fazla görülmemiştir.Akıncılar bir seferinde(Şeyh Bedreddin isyanında) az sayıda isyancıların yanında bulunmuş.orduyla savaşmadan isyandan vazgeçmişler,ikinci seferinde ise (II.Murad’ın tahta çıkışı-Düzmece Mustafa İsyanında) Turahan Bey,Evrenosoğulları ve Gümlüoğulları) isyanın içinde yer almışlar,yine son anda isyandan vazgeçerek II.Murad’a biat etmişlerdir.Yani isyanda inat ederek devletin başına gaile açmamışlardır.Sebebi bellidir.Akıncılar ve sipahiler Türk İslam bu kültürünün çocuklarıdır.Nesiller boyunca Osmanlı-Müslüman-Türk kültürü içinde Müslüman olarak yetişmişlerdir. Sonradan-zoraki Müslüman olmamışlardır.İster süt,ister kan, isterseniz toplum hafızasındaki genetik özellikler deyin,bozulma sipahilere belki ama akıncılara asla yaklaşamamıştır.Sipahiler zaman zaman ücret için serkeşlik etseler de bozulma da Yeniçeri’lerle asla boy ölçüşemezler.Bunun en büyük sebebi Osmanlı taşrasında ve Rumeli’de cihad kavramının ve gaza geleneğinin canlılığının ulema ve tarikatlar tarafından devam ettirilmesidir.

Rumeli’de ki Osmanlı halkı azınlık durumunda olduğu ve gayri Müslimlerle çoğunlukla birlikte yaşamadıkları için dini ve milli kültürlerinde bozulma olmamıştır.Yeniçerilerin sonradan olma Müslümanlıklarını korumak için sığındıkları Bektaşilik’e sokulan şarap içme vb.adetler bozulmayı körüklemiştir.Akıncıların devletin bekasıyla ilgili özel durumlarından kısaca bahsetmemek olmaz.

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti 1402 yılında yapılan Ankara savaşından sonra Fetret devrine girmiş Osmanlı topraklarında otorite boşluğu oluşmuştu.11 yıl süren fetret devri süresince hiçbir Haçlı savaşının olmaması dikkat çekicidir.O zamana kadar 4 Büyük savaş(Sırp Sındığı, Çirmen, Kosova,Niğbolu) olmasına ve Osmanlı’daki bu otorite boşluğuna rağmen Avrupalılar bir araya gelerek bir ordu toparlayamamışlardır.Fetret devrinde Rumeli’nde ciddi bir toprak kaybı olmamasının sebeplerinden birisi belki de en önemlisi Rumeli’deki akıncı organizasyonudur. Konuya açıklık getirmek için kısa bir açıklama yapmakta fayda vardır.Yıldırım Bayezid Ankara savaşında mağlup olması ve 8 ay sonra vefat etmesiyle Anadolu ve Rumeli’deki bütün sancak beyi ve idari görevlilerin beratları iptal olmuştur.Fetret devrinde Anadolu beylikleri yeniden faaliyete geçerken Rumeli’de sancak beylerinin devlete bağlılığa devam etmişlerdir.

Yazılanlardan Akıncı ocağının başı bozuk kuvvetler olduğunu düşünmeyin lütfen.Her ne kadar devletin ordusuna kayıtlı olmasalar da akıncıların her şeyleri kayıt altındaydı,bir kanunnameleri vardı.Akıncı beyleri kanunnamelerine göre hareket eden akıncılar çıktıkları her akın sonrası 1/5 Pençik vergilerini ve esirlerini hazineye gönderirlerdi.

Tımar sancaklarının imar ve eğitim işleri Akıncı beylerinin uhdesindeydi.Tımarlarındaki vergi ve öşürleri toplar çoğunu bölgelerinin imar ve eğitim işlerinde harcarlardı.Akıncıların silahları ok,yay,bozdoğan denilen kısa topuz ve cins atlarıydı.Bu bakımdan akıncıların kartal kanadı gibi ağırlık yapacak aksesuarlar takmalarını mübalağa olarak değerlendiriyorum.Akıncılardan sonra kurulan Deli birliklerinde bu tür aksesuarlar bulunuyordu.Akıncılar,Akın sırasında ağırlık yapmaması için başka bir silah kullanmazlardı.


( Büyük Osmanlı-akıncılar başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 27.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.