…
“Düşünmemiz için
güneş bile; silik, puslu mor tepelerin ardına çekiliyor. Zıvanadan çıkan
insanlığa bakarak yüzünü gizliyor gibiydi. Daha karanlık basmadan ömrünün yarısına
gelmekte olan bir ay doğuyor. Bir kuş dertli dertli ötüyor. Aklımdan çocuklar,
aile, komşuluk, sevgi, saygı, merhamet, şefkat, feragat, cömertlik, sabır, şükür,
öte dünya, hesap günü geçiyor.”
“Bilmem sen de
fark ediyor musun? Hayatın nabzı çok hızlı atıyor. Bu hızı zamanın ruhu mu tayin
ediyor? İnsanlar hep ileride olmak, birinci olmak, erişilemez olmak, yükselmek,
yücelmek istiyor. Galiba buhar makinasının icadından bu yana, zaman böyle
işlemeye başladı. Makina bilmem kaç beygir gücünü bir araya getiriyor, tekerlekler
o kadar hızlı dönüyor. Nedense güç denince de ‘beygir gücü’ akla geliyor.”
“Allah’ın
hududunu tanımayarak girilen bu yolda, her makina bir öncekinden daha hızlı
çalışmaya başlıyor. Seninki saatte şu kadar parça, benimki onun iki misli üretiyor.
Bu hız yarışında, yolun sonu görünmüyor. İnsan sonsuzluğun fethine girişmiş gibi,
bir ucu uzaya, yani sonsuzluğa açılıyor. İnsanların bir kısmı kendini tanrı,
bir kısmı kendini yarı tanrı olarak görüyor.”
“Makinayı yapan da makinalaşmak istiyor. Böyle
filmler de çoğaldı. Makina insan, yani robot insan ‘bir insan yaratmak’ hevesine
kapılıyor. Ben daha hızlı haberleşiyorum, ben daha hızlı ulaşıyorum. Senin
silahın yüz kurşun, benim silahım beş yüz kurşun atıyor. Öbürü; ‘siz kurşunla
uğraşın, ben anında lazerle hallediyorum işi, cesetler bile yok oluyor’ diyor.”
“Zamansa olduğu
yerde daralıyor. Yemek yemeye vakit yok. Ayaküstü atıştırıyor. Galiba bu yüzden
herkes telaşlı. İşler bir türlü bitmiyor. Aşka bile vakit yok! Sevgiler bile gel-geçe
döndü. Aşk dahi anlamını kaybetti. Nerde o ‘beklenen sevgililer,’ gidersen git,
anında yenisini bulurum mantığı nereye kadar?”
“Bu doyumsuzluk
bile insanlarda bıkkınlık yapıyor. Bunu gören sadakat ortadan kayboluyor. Yalan
meydana çıkıyor, en gür sesiyle nara atıyor. Aldırış etmeyen insanların önünde sıradan
hale geliyor. Gerçek ellerin arasında tereyağı gibi eriyip akıyor. Müzik, moda,
turizm, psikolog, hastalık, ilaçlar derken, birçok şeyin müptelası olup çıkıyor…
Bir elektronik araç piyasaya çıktığı gün eskimiş oluyor. Her zehrin bir panzehri
var sözleri de yalan oluyor. Etrafsa zehirden geçilmiyor. Su, hava, toprak
hatta insan bile zehir saçar duruma geliyor.”
“Her şey süratle eskiyor. Dozerler eskileri
sürükleyip çöplüğe atıyor. Çöplük kendini yeniliyor. Metan gazı enerjide
kullanılıyor. Geri dönüşüm başlıyor. Daire tamamlanıyor.”
“Hızlı bir araba
al, hızlı bir telefon; hızlı bir bilgisayar, hızlı tren, hızlı yemek, hızlı
ilişki, hızlı düşünce, hızlı, hızlı, hızlı... ‘Hızlı yaşa, genç öl, cesedin
yakışıklı olsun. Ama melekler cesedin
değil, ruhun yakışıklı olanına baktığı kimsenin aklına gelmiyor ki!”
“Neredeyse on yıldır el ele verip bir cehennem çukuruna çevrilen Suriye’nin yükünü ve kahrını çekiyoruz. Onlar buraları küle ve köze çevirdi. Avrupa’nın bir jandarması olarak görüldük. Zulümden kaçanların tek sığındıkları bir yer olduk. Biz rahat değilsek, Avrupa nasıl rahat olabilir? Bıçak kemiğe dayandı ve kapıları açtık. Üç günde 150.000 insan sınırı geçmiş. Alman medyası “Erdoğan nezaketle uyarıda bulundu. Onun iyi niyetini ve merhametini kullandınız. Uyarıları ciddiye almadınız. Sonunda adamı çileden çıkardınız. Şimdi krizin önüne geçmeye çalışıyorsunuz. Geçmiş olsun.”
“Yıllarca talan
edip çaldıklarının bir kısmını mallarını çaldıkları insanlar olan bu mültecilere
ödesinler.”
“Çadırın
kenarında boy salmış, papatyalar güneşin gitmesiyle kendi kabuğuna çekilmiş
olsa da beni dinliyorlardı. Su uyuyordu ama düşman uyumuyordu. Tanklar, üzerine
uçaksavar ve roketatar yüklü araçlar akşamın karanlığı ile birer kirpi gibi yol
almaya çalışıyordu.”
“BBG (Biri Bizi
Gözetliyor) evi gibi, SİHA’lar günün tüm yorgunluğuna rağmen üs bölgesine
görüntü aktarmaya devam ediyordu. Gelen her görüntü detayına kadar inceleniyor,
SİHA ise üs bölgesinden gelecek talimatı bekliyordu.”
“Yaşlı Adamı en
yakın bir mezarlığa defnettik. Allah rahmet etsin. Adamın ahir zamanı kendi
ülkesinin başındaki bir zalimin zulmü altında kan revan içinde geçmişti. Geride
sahipsiz, kimsesiz bir torun bıraktı. Ailem yok ki yanlarına göndereyim. Ne
yapacağımı bilmiyorum.”
“Neyse ki, Allah
bir kapı açtı. Onu Hatay’da emin bir ailenin yanına gönderdim. Ömrüm yeter de
sağ kalırsam, onu evlatlık alır, büyütürüm.”