“Tarih
nedir? Tarih
en kısa tanımıyla bir bilimdir. Türk Dili Kurumu’nun hazırladığı sözlüğe Tarih,
toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları
zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki
ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin
kurduğu medeniyeti inceleyen bilimdir.
Bir tanım ise şöyledir. Tarih, geçmişi
anlamak, bugünü açıklamak ve yarına ışık tutmak için geçmiş dönemlerde yaşayan
insan topluluklarının yaşayışlarını, yaratmış olduğu kültürlerini,
birbirleriyle olan ilişkilerini yer ve zaman göstererek inceleyen, nedenleri,
sonuçları ve yorumlarıyla günümüze aktaran bilimdir.”
“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i
"tekerrür" diye tarif
ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” M.A. Ersoy
Üstte Tarih bilimine ait
yapılan tanımları alıntıladım. Ve Akif’in, ünlü dizesini de tarihi olayların
tekerrür etmesinin irdelenmesi için aldım
Tarih, insan
topluluklarının yaşayış ve yaratmış olduğu kültürlerini anlatır. Birbirleriyle
olan ilişkilerini, savaş ve barışlarını yer ve zaman göstererek söyler. Ve
yaşanan olayları neden ve sonuçlarını yorumlar. Bizlere düşen görevde bu bilim
dalının verilerinden yararlanmak. Ders çıkarmak, geleceği çıkarılan derslerin
ışığında planlamak… Yararlanan, ders çıkaran uluslar var elbet. Ne yazık ki,
yararlanmayan ulusların oranı diğerlerine göre kat kat fazla…
İnsanlık yaşanan olaylardan,
savaşlardan, yaşanan can ve mal kayıplarından yetesiye ders çıkarmaz. Yıllar
geçse bile yıkımlar ve kıyımlar yaşanır daha da artarak. Arkasında büyük acılar
bırakarak.
Olayların sürekli tekerrür
etmesi yer karasının her tarafında aynı hızla ve ivmeyle sürmüyor elbette. Toplumların
aydınlanma yaşaması, ilerleme kat etmesi, bilim ve sanat alanında sağlanan
gelişmelerle insanlık adına övgüye değer kazanımlar elde ediliyor.
Günümüzde uygar uluslar savaşarak
değil de barış içinde bir arada yaşama yollarını buluyorlar. Birlikte insan
onuruna yaşama yöntemleri üzerine kafa yorup, olumlu sonuçlara varabiliyorlar.
Anlatmak istediklerimi yaşanmış
tarihi olaylardan örneklerle irdeleyeyim. Kıta Avrupa’sı 1648 yılında sonlanan
30 Yıl Savaşları yaşadı. Bu savaşların çeşitli nedenleri olsa da en önemli
nedeni savaşan ulusların arasındaki mezhep ayrılıklarıydı. Katoliklerle,
Protestanlar uzun yıllar kıyasiye mücadele ederek sonunda barışa ulaşırlar.
Savaşın sonunda Avrupa’da
devletler, kendi yasalarına göre hareket eden, kendi ekonomik ve siyasi
çıkarları izleyen, istediği safta yer alan ya da ayrılan modern bağımsız
devletler olma yoluna girer. Böylece günümüzün devletlerarası sistem kurulur.
Avrupa mezhep savaşları son bulur…
Devlet idaresinde laiklik
ilkesinin ulusların, hükümet edenlerin gündemine girmesinde 30 Yıl Savaşlarının
büyük etkisi olmuştur. Laikliğin devlet etme sistemlerinde yer etmesinde daha
başka olaylar da etkisi olmuştur elbette. Bunlar bir diğeri de İngiliz İç
Savaşıdır.
İngiliz İç Savaşında
siyasi otoritenin halkta mı yoksa papa da olması çelişkisi ile patlak
vermiştir. İlahi otoritenin kendi ellerinde tutulmasını sürdürmek isteyen
papaların siyasi isteklerine son verilip egemenlik, siyaset etmede söz sahibi
olma hakkı halkın eline geçmiştir. Böylece siyasi otorite halka
dayandırılmıştır.
Gerçi laiklik adına
yapılmadı örneklediğim savaşlar. Fakat bu savaşlardan elde edilen en önemli
çıkarım laiklik ülküsünün devletlerin yönetim etme anlayışına girmesidir.
Sadece savaşların
sonuçları değildir batı uluslarının laiklik anlayışına varmalarında elbette.
Aydınlanma denen bir olgu yaşadı Avrupa. Matbaa icat edildi. Kitaplar basıldı
çokça. Dünya çapında ünlü bilim üreten üniversiteler açıldı. Bilim insanları,
düşünürler, yazarlar yetişti. Bu değerler çalışmaları, ürettikleri eserler sayesinde
halklar aydınlandı. Skolastik düşüncelerin savunucuları papalık ve kiliseye
karşı bayrak açıldığı gibi krallara karşı da isyan bayrakları açıldı.
1789 Fransız Devrimi
sonucu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yayımlandı. Bu bildirgeye göre:
“Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur
ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine
karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil,
din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş
veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün
haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir….”
İnsanlık, yıllar sonra eşit haklara sahip
olduğu bilincine kavuştu. Tüm bu iyi niyetlere, belirlenen hümanist duygulara
bezeli yaldızlı sözlere karşı savaşlar son bulmadı maalesef.
Daha geçen yüzyılda insanlık iki
büyük savaş yaşadı. I.ve II. Paylaşım savaşlarında milyonlarca asker ve sivil
kayıpları yaşandı. Kentler bombalandı. Etkisi yıllar süren atom bombası
kullanıldı.
Bu iki savaştan ders almış olmalı ki
insanlık artık kitlesel kıyımlara neden olan savaşlar yaşanmıyor artık. Avrupa
ulusları savaşarak bir yere varamayacakları ayrımına vardılar. Birbirlerini
yetesiye sevmeseler bile birlikte barış içinde yaşama yollarını buldular. Kıta
Avrupası birleşti. Avrupa Topluluğunu kurdular.
Kültür, sanat ve de sanayi…
alanlarında ilerleme kaydettiler. Kurdukları demokrasilerle, hukuka, insan
haklarına olabildiğine uyarak dünyanın geri kalan uluslarınca çekim merkezi
oldular. Laiklik anlayışı doğrultusunda günümüzde Avrupa halkları arasında
kimse kimsenin dini inancını, mezhebini sorgulamıyor.
Aklı ve bilimi yaşamına katmayarak
aydınlanma yaşamayan uluslar, maalesef İslâm dünyası hala mezhep savaşları
çıkmazında yaşıyor. Biz Müslümanlar, laik bilimsel eğitim sistemini yaşamımıza
sokamazsak yıllarca mezhep savaşları ve benzeri eften püften nedenlerle kendi
aramızda kan dökmeye devam ederiz.
Coğrafyamız ve diğer coğrafyalarda
tarih bilimine gereken önemi vermek gerek, gelecekte mutlu güzel görmek adına.
Tarihi olayları gerçekçi bakış açılarıyla irdelemek, yorumlamak ve elde edilen
verileri ışığında demokrasi kurmak ve kurulan demokrasi ilkelerine uymak ekmek,
su kadar önemli... Evet, Tarih biliminin verilerine uymak gerek; yaşanan
savaşların sona erdirilmesi, yeniden savaş ve kıyımların tekerrür etmemesi
için. Aksi takdirde Akif’in dediği gibi,
“Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü eder?” veciz sorusuna tekerrür etmez
yanıtını veremeyiz…