Doğduğumdan beri sonsuza yürüyorum… Önümde barikatlar ve ardından gelen acı bulutları, sonra dökülen yağmur gözyaşları ile bir nefes mutluluk! Her defasından Simurg’un aştığı kaf dağı varmış tesellisi! Hep başkasında olmayana kavuşmak, hep fazlasına tamah etmek, hep olmayacağa amin demek, her şeyi yapmak şöyle dursun bu benim için hayırlısıymış gözüyle olaylara bakmak olmayan bir nefes alış-verişi…  Ben ve ego çehresinde inatla ispat savaşı içinde, pürüzsüz deniz yerine dalgaları dağlara vura vura geri dönen bir arayış… Her dalganın köpürüşü acıyla geri dönüyor işte! 


Sonsuza yürüyorum… Kafesimde ki esareti ruhuna yansıtan bir dünya simgesi bedenle… Esaretim, hep dilde özgürlüğümü ararken, kalpte bir çocuk duyarsızlığı içinde akıtılan şımarık ve değer bilmeyen bir meydan okuyuşu… Kime ki? Bu soruyu her sormak istediğimde, öyle bir fırtına esiyor ki… O fırtınadan kurtulmayı-yaşamayı yeğlerken, o sorunun cevabına köle yaşantım kısır döngüde devam edip duruyor. Beni sevenleri belki karşıma alıyorum. Onlardan intikam alırcasına varlığımı deşifre eden sevgilerine isyan ediyorum. Sanki o sevgi, bir özleme dönüşecek ve acı yanıbaşımdaki aşk limanıma demirleyecek ve kendisini göstermeyen sırları ile kahkahalar atacak… Bir hışırtı, bir keman sesi, bir varlık imgesi haykıracak, ben o sevginin bestesiyim, dinle beni dedirtecek… Dansından zevk aldıracak, açlığımı unutturacak kadar!


Sonsuza yürüyorum… Rüyalarıma yansıyan bir görsel… İçinde yaratılmışlık ve kıyamet sahneleri… Yürüdüğümde görmediğim, düşünmediğim, hayatta başıma gelmeyen afetler ile, fiziksel bir teorinin hesap edilişini izliyorum. Her uyandığımda bir kabus gördüm diyorum ve onu unutmak için elimden geleni yapıyorum. İnanmayı, nefsimin edepsizliğine bırakıyorum. O öyle şımarık ki, o rüyayı hayra yoruyor ve tersinden okuyor. Bana da çok hoş geliyor… Yürüdüğüm her mevsimde, her değişim içinde, yeşilin sararmaya erişmesi mesafesinde unutuyorum. Değişim o kadar hızlık ki, nefsimin edepsizliği ile bunları düşünemiyorum. Aslında düşünmek yürüyen için duraklamak demek oluyor. Oysa durmaya da tahammül edemiyorum. Rüyanın uyarısını her defasında göz ardı ediyorum.


Sonsuza yürüyorum… İnsanlar elinde bayrakla yürüyorlar, değişmeyen tek bayrak Kur’an…  Onun sallanışı huzur veriyor, asla solmuyor, asla eleştirilere kulak vermiyor. Onunla yürüyenin menzili cennet diyorlar. Öyle anlatıyorlar ki, hiç tatmadığım hiç görmediğim güzellikleri sergiliyor. Yürüdüğüm her yerde bu gibi şeylerin olması mümkün değil ki… Aslında, bu ses çok hoşuma gidiyor, o bayrağa dokunmak istiyorum. Dokundukça parlıyor, oysa yürüdüğüm her yerde neye dokunduysam soluyor. Onun sallanışında gelen yeli, beni bir nisan havası yaşatıyor. gözlerim nemleniyor, ruhum gür akan ırmağın şırıltısında coşuyor… Ben bu bayrağı asla bırakmıyorum.


Sonsuza yürüyorum… Her yürüdüğüm yerde yürümeyi bırakanları görüyorum. Neden diyorum. Fakat ne sesi ne de soluğu çıkıyor. Yüzleri solmuş, gözleri kapanmış, üstüne toprak attıkları bir görüntüyü ürpertiyle seyrediyorum. Aslında yürüdüğüm o hedefin çukura varmak olduğunu görüyorum. Atılan toprakları hissediyorum. O çukur sonsuza yürümenin ilk adımı oluyor, koşuyorum…


Saffet Kuramaz

( Sonsuza Yürüyorum başlıklı yazı safdeha tarafından 14.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.