Ruhum bedenden firar etti, özlemişçesine gezintiyi… Sokaklara düştü, arılar gibi çiçeklere üşüştü, Nisan yağmuruyla ıslanırken terketti üzüntü… Şimşeğin etkisi 12 voltluk elektrik oldu kalbimde, çalıştırdı içinde gezen türlü oyuncakları… Yaşlayım demeden, kumandası damarda, akıttı eğlenceleri…

Yükseldim asumana, selam verdim bulutlara, sarıldım sonraki günlerde ki umutlara..Kartal bakışlı oldum, akbaba kanatlarında. Kanadımda bitmeyen enerji, uçtukça muradına erdi… Hiç inesim yoktu yere, çamur olmuş toprağa… Asumanda olmuştum sanki pek görkemli ağa…Seyrettim Himalyalar’ı, gözümde kaydırırken geçmişten anıları… Ağlattı bazıları, dağlattı kayaları, çığ oldu düşerken aşağılara, kartpostal gibi yerleşti doğası yamaçlarına… Kaydım Nepal’den Pakistan’a oradan Srilanka’ya… Adem gibi Havvadan ayrı, cennetten uzaklaşmış gibi bu adaya! Gözümde tüttü muhabbet, ayrılık ne zormuş dedim ne eziyet… Ta gittim Cidde’ye, dilimde tövbe…. Havvama kavuştum, çölleri cennet parçası, yansırken gözüme ay parçası… Ateş yaktık dolunayda… Çay içtik çöl toprağından yapılmış sarayda… Konuştuk nasıl bir insanlık var olacak uçsuz bucaksız yaylalarda, yükselen yamaçlarda…

Şüphesiz bizim gibi kanacak, her nesil bizi anacak, kandıkça yanacak… Tövbeyle var olacak! Her hastalık üreyecek, salgınlara maruz kalacak… Gözlerininde çöller, cennetiymiş gibi dünyaya dalacak. Her acısında kemiklerim sızlayacak, niçin unuturlar ki atalarını, varmazlar ki, Rabbinin huzuruna… İstenecek yerden medet demezler ki Ya Rabbi…

Ruhum, dolaşıyor kül kedisinin etrafında. Saat gecenin on ikisi, dönmeli eve. Bırak beni ne olur diyor, dönünce eve ederim tövbe… Haddime mi bir prensle dans etmek, rüyalara dalmak… Gidiyor, tek ayakkabıyla hızlıca, arkasında iz bırakarak… İşte Leyla’nın Mecnunu, Kerem’in Aslısı… Masalların dili, eğer kullar Allah’ı unutup birbirini severse taparcasına, Allah kıskanırmış, onlara ayrılık yazarmış, kavuşmazmışlar… Hani Allah’a tapmak varken aşk diye tutturup peşinden koşmak, ey Adem evlatları haddinize mi?

Uçuyorum okyanuslarda, yarışıyorum yunuslarla… Benim için beste yapıyorlar, sesleri sanki bir opera şarkısı… Ruhum öylesi mutlu oluyor, dalgalarla coşuyor. inişler çıkışlar, dağlar ovalar sanki…Ruhum şaşkın oldum bu sese tiryaki… Dalıyorum derinlere, buz gibi … Alıyorum soğuk duş ve karanlığa tutsak… Arıyorum var mı bir yerlerde çatlak, görmeyi arzuluyorum deniz kızları ve Atlantis… Efsaneler yaşarmışım diye hayal ediyorum. Göremiyorum bir tek işaret!

Dönüyorum yorgun bir şekilde aziz tenime. Yorgunluk kahvesi içiyorum uzanmış kanepeye… Ben diyorum neden hapsoldum bu hantal maskeye, ruhum bu kadar hareketli iken. Dokunsa diken, acıları bir ömür süren uykuları yaşıyorum. Keşke herkes benim gibi ruhunu görebilse beşinci boyutta. Yokluğu hissetse, tenden firar etse… O ten ki doymak bilmiyor, yedikçe çöküyor karanlığa. Ruhunu kullanmadıkça çöküyor dalgınlığa. İşte, Yaratıcıya ulaşmak demek, ruhunda hissetmek demek emek… Bu yüzden insanlar isyanda, bu yüzden fakir fukara! Her yediğinden bedel ödüyor, ağır fatura. Niceleri maalesef, ölünce hissediyor ruhu neymiş…o zamanda bu anlattıklarımı yaşamaları neyine gerekmiş.

İşte ayna ve ondan yansıyan İslam… Oku kelam… Yaşa meram, kurtul cesetten gram gram! Ruhunu yaşat ki sen de yaşayasın, ulaşasın ilahi aşka…

Saffet Kuramaz


( Firar Etti Ruhum başlıklı yazı safdeha tarafından 4/27/2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.