Sevmek neydi?
Gözlerini gökyüzüne dikmişken,
ayrılmış
bulutların hüznünde boğulmak mı?
Öyle ya ne idi sevmek?
Kırılmış bir ağacın dalındaki solan yapraklarla, ayrılığın acısına katlanmak mı?
Yoksa
Rüzgarların getirdiği kara bulutlar gibi sağanak sağanak yükünü boşaltmak mı?
Belki de yağmurdan oyunu bölünen
çocuklar gibi kaçışmak...
Sevmek işte sevmek! Ne olsa ki sevmek?
Dosttan
ayrı düşenin gönlünde hasrete ram olmak mı sevmek?
Sevmek neydi?
Gönülden gönüle uzanan o köprüde
vuslatı bulmak mı sevmek?
Kim bilir susmak belki de…
Usul usul kıyıya çarpan dalgalar arasında ,
batan güneşle birlikte kaybolmak mı sevmek?
Veya;
Haykırmak olsa gerek sevmek?
Gök gürültüleri tırmalarken kulaklarını,
şimşek gibi korkuturcasına tüm cihana gücünü sunmak mı?
Sevmek bazen de en aşikar olanı dahi
gizli tutmak gibi mi?
Yaz yağmuru sonrası çıkan gök kuşağı gibi bütün duygularını sere serpe açıp,
arasında eriyip kaybolmak ya da umut ekmek mi Sevmek?
Kör karanlık kuyularda iken;
tahtlarda, saraylarda oturmanın düşünü görmek mi?
Bir zaaf mı, yada içindeki cevher mi
sevmek?
Sevgilinin tek çağrısı ile yurdundan geçip,
sahralara düşmenin adı mı ?
Sahi ya ne kavi şey sevmek?
Hastane köşelerinde kaybedilenin ardından
Dökülen gözyaşının sebebi de sevmek.
Yine aynı yerde, yüzüne tebessümünü,
minicik elleriyle getiren için,
akan tek damlanın sebebi de o…
Ne garip şey,
Ne garip şey sevmek!
Gülmek mi, ağlamak mı, donmak mı, yanmak mı ?
Beklemek mi yahut gitmek mi sevmek?
Anlatmak öyle zor ki sevmek seni,
Anlatmak istesem , bütün kelimeleri
sarf etsem eksik gelir.
Seni çıkarsam da konuşsam, tek bir kelam dahi yersiz gelir.