YOKLUK


Bu dünya böyle bir yerdir, oku diye başlar sus diye biter. Söyle diye başlar sabret diye biter. Yokluk nedir, bilirim, varlık içinde  yokluk nedir, onu da bilirim. Bir valiz topladım, kaç yıl geçti dün gibi aklımda...Ne küfürler duydum ne laflar işittim, size bir kemer, bir demir, bir hortum hikayesi anlatırım, dinlemeye yüreğiniz dayanmaz.  Acının yalnızca adı var. Kalbi yakan anıların adı yok, acı olan tadı ise hala gözlerden yaş olup dökülmekte.


Yokluk nedir, bilirim, iyi bilirim. Yokluk, yalnızlıktır, yokluk, saçını başını yolan kadındır, balkonda sigara içen bir adamdır, ağıdı dinmeyen bebektir.

Yokluk, para değildir. Yokluk, telefonun ucunda susan sestir. Pavyonun renkli ışıklarıdır yokluk, bir perdenin açılmamasıdır. Dolabında ekmek olmayan evler bilirim, soba yanar, duvara ışıkları vurur gürledikçe sonra... Sonra ne yakacağım der kadın, adam küfreder, senin gibi kadının anasını, avradını... Yokluk, sevgi sözcüğü duymayan çocuklardır. Ağlayamazlar bile, yut o ağıdı, ağlama boğar atarım. Yokluk, kuru ekmek değil kuru bir göz yaşıdır.


Ah be kadın ah! Teninin bereket kokusu. Yokluk, toplanan valizin tıkırtısıdır. Aç kalacaksam da aç kalırım, ölürsem de ölürüm ama boyun eğmem diyen zavallı kız çocuğudur, yokluk. Okuyacağı yaşta evin erkeği olup işe atılmaktır. Ayakkabı boyama sandığındaki kirlenmiş okul defteridir ya da ağlayan çocukların sattığı mendillerdir. Kokan simitle olmayan paradır. Ya da çalınan bir tepsi baklavadır, yokluk. Çalmasaymış, hem karnı aç olan baklava mı çalarmış? Yatsınmış aklı başına gelene kadar ya da büyük çalmayı öğrenene kadar. Bir dilim için ömrümün bir bölümünü harcamaktır, yokluk.


Yürüyerek gidilen okul, kaçak binilen otobüstür, yokluk. Hele bir yokluk vardır ki kimselere denilmez. Yokluğunu bölecek kimsenin olmaması, iki yokun bir var etmemesi... Ve sen çocuğum yaşadıkların daha ne ki? Tanrı seni bu dünyaya yerden yere vurmak için göndermedi mi? Kime "ah” ettin de tutmadı. Kime "of" dedin de mutlu oldu? Yokluk, uçurumun köşesi, kemiğe dayanan bıçak, senin en büyük silahın bunca yaşadıklarına rağmen kahkahan değil mi? Okuduğun kitaplarda insanların vefasızlığı yazmadı mı yoksa hiç? Boyundan büyük kitaplar okuyacağına bunu öğrenseydin, annenin doğurup babanın bir kez gerçekten sevgiyle başını okşadığı yaşlarda kalmazdın, belki. O zaman bilirdin yokluk, acımasızca savurmak, yıkmak, nefret etmek. İnsan yalnızca en sevdiğine öfke duyar ve en çok ondan nefret eder ve yine en çok onun yokluğuna katlanamaz anlamadın mı hala? 


Yokluk, küçücük evlerde, sokaklarda, bir kalabalığın ortasında kimsesizlikle sınanmaktır. Nerelisin? Hiçbir yerliyim, kimliksizim, hiçkimseyim, iki kahkaha atar geçerim herkesin hayatından, kırılmış bir dal rüzgarda savrulurken yalnızca daha fazla kırılır fakat ağaç olamaz. Yokluk, kendini arayamamak hiç bir yere sığamamaktır, olmadığı yerde mutlu olacağını sanmak, bir yalana bile bile inanmaktır. Bir yere uygun olmak da o yere ait olduğun anlamına gelmez, ait olamamak ayrı kalamamaktır yokluk. Hiçlerinin ederi olmaması, şükür için beterinin olmamasıdır yokluk. Var olanı yaşayamamak yok olanı anlatamamaktır.

Yokluk bitmeyendir, gitmeyendir. Bu yazı biterse yoklukta biter, daha anlatacak o kadar çok yokluk var ki, o yüzden bu yazı yarım kalmalı...


28/9/20

Ahmet Çabuk & Hatice Çerçi

( Yokluk başlıklı yazı Ahmet Çabuk tarafından 30.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.