Bir Yer

İnsan kimi zaman olmazlara düşer en olmadık anlarda; sonra birden kış sıcağı kaplar dokunulmamış duygularını ve kendini bırakır en derin doruklara.
Sonra bakar ki kısa ve anlamsız öyküler anlatılmış fısıltılı yüksek bir sesle gözlerine, iste o zaman anlar hayatın somut olmadığını. Ne yaşanacak ne yasanmış bembeyaz bir çarşaf gibi kırışık ve dümdüzdü hayat ve bu yüzden hep açık renkli hayaller kuruyordu ama çabuk kir tutuyordu renginden ötürü.
Uğultulu kulaklarda bir şelale sesiydi hayat kimi zaman ve sevinci buz tutmuş insanların ortak yaşam alanıydı. 
Kalabalık alanlarda yalnız hayallerin kurulduğu bir yer…
Bir kişilik daha yer açtıkça kıdem alıyordu fedakâr(!) katiller ve her ölümden sonra bir yıldız ekleniyordu sırtına.
Büyük marketlerden birisi yüz liralık alışveriş yapan herkese ücretsiz silah dağıtıyordu; kanayan bakışlar gözyaşıyla yıkanırken peşin fiyatına taksitle ölümler revaştaydı ve kiralık katiller yirmi dört ay faizsiz vade yapıyordu. 
Birini öldürmenin çok hesaplı olduğu bir yer...

Çaresiz kalan önce aşkına kıyıyor, verecek canı olmayan ise aşkına sarılıyordu. Kendini unuttuğu anda güneş gibi çoğalıyordu sevinci ve içinden dökülen bir şelale gibi dışa akıyordu yalnızlığı. Sebepsiz bir ölümün anlamsız acısına düşen her korkak yürek, içinde aşkı barındıramıyordu. Sevecek parası olan ve aşkına değer biçen şerefsizler bir öpücük ile amorti kazanıyordu. Pespaye bedenlerin kirli buluşmasında önce hayaller can veriyordu.
"Aşk"ın öncelikli olmadığı bir yer... 

Sahte tebessümlere paha biçilmezken
gülmek, hâlâ en tehlikeli ve tek affedilmeyen suçtu; buna rağmen hapishaneler gülebilen insanlarla doluydu.
Dünyaları sömüren vampirlerin krallığında baklava çalan bir çocuk kadar tezat düşüyordu hayat, açlığına çare arayan özgürlüğünü ateşe atıyordu. Dürüstlüğün şahitliği kabul görmüyor ve en az bir yalan söylemiş bilir kişilere büyük iş düşüyordu.
Rüyalara gün ışığı vururken, gündüzleri kandil yakıyordu içi karanlık insanlar. 

Bu onların dünyasıydı. 
Küçücük beyinlerin kocaman işler yapmaya kalkıştığı bir yer... 

Kırık dalların rüzgâra kafa tuttuğu, güneşin üşüdüğü ve yağmurun yağmadığı bir yer... Anladı sonunda ve tüm umutlarını kuşandı, yüreğinde bitmemiş bir aşkın kıvılcımı, gözlerinde bin bir türlü yakamoz ile dolu dizgin bir kavgaya yürüdü; ardından ağlayan kaldırıma ve kırılmış dallara aldırmadan.
Kazılmamış bir mezarın, yakılmamış bir ağıdın, söylenmemiş vaadlerin ve özlemi üstünde tüten bir geleceğin puslu görüntüsüyle 
gidenin dönmedigi bir yer... 

Ama gidip de dönemeyenler döndürecekti bu işleri tersine. Bu anlamsız teslimiyetin bu akıl almaz kabullenişin tarifini sorgulayacaktı. Dergaha yönelen bir el gibi huşu içinde kapayacaktı gözlerini binbir zorluğa ve huzursuz bir sevinci getirecekti. Sonra...
Sonrası belirsiz...
Belki bir kıvılcım gibi tüm dünyayı tutuşturacak ya da riyakâr gözyaşların ıslaklığında sönüp gidecek...

20/9/2020

( Bir Yer başlıklı yazı Ahmet Çabuk tarafından 30.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.