Songül düş hekimi (o aslında diş hekimi ama kendisine öyle diyor) Ankara'da önemli bir işi için yolda yürürken göğsüne bir yaprak düşüyor ve onu biraz sevdikten sonra atmayıp sahipleniyor. Evrenin yaratılışında en çok "özen" var. İşte bu özenden dolayı düşen yaprak bile bu ilgiyi hak ediyor. İnsanlar ise Rabbimizin özenini apayrı sergilediği eseri. Yaprağa gösterilen ilginin kat kat fazlası da insanın payına düşmeli. Bu özen konusunu yeni fark ettim ben. Uykuna, iştahına, neşene ve sevgine 1'den 5'e kadar puan ver demiştim ya, işte evrendeki özeni fark ettiğimden beri iştah, uyku, neşe ve sevgide benim puanlarım oldukça yükseldi.

6.sınıfta iken hiç çalışmadan girdiğim ilk matematik yazılısında 10 üzerinden 6 almıştım, yazılıya çok çalışarak giren diğer öğrenciler ise 1,2,3 almışlardı. O zaman bir şey fark ettim Songül, "Çalışmadan bile 6 aldım, ben bu matematiği yaparım" dedim kendi kendime. Sonra ne oldu biliyor musun, liseden mezun oluncaya kadar her yazılıda 10 üzerinden 10 aldım. Gazi matematiği kazandım ve şimdi oldukça iyi matematikçiyim. Halil abinin yaşamı 25 yaşına kadar köyde, biri mutfak olan iki odalı evde geçmiş. Anne, baba, dört kardeş ve bir de arada bir gelen misafirler hep o evde yaşamışlar. Evi gördüm, iki odası da oldukça küçük. Halil abi lise 1'de 10 zayıfla sınıfta kalmış. Aynı sınıfı tekrar okuduğu ikinci yılın ilk döneminde karnesi yine aynı, 10 zayıfı var. Halil abi evlerinin mutfağında yatıyormuş. Mutfak dediğimiz de bizimkiler gibi değil, küçük bir oda gibi düşün ve içi, çiftçi olan ailenin ürünleriyle dolu. Ne zaman konusu açılsa Halil abi "Saman balyalarının yanında yatıyordum." diyor. İşte bir gün dank diye bir ses çıkmış Halil abinin kafasından "Ben ne yapıyorum, bu on zayıf ne, bunları ben mi aldım." demiş. Sonra o saman balyalarının bağışladığı boşlukta, mumun cılız ışığına ve buz gibi soğuğa rağmen her gece çalışmış derslerine. Çalıştıkça öğrenmenin tadına varmış, o tadı aldıkça daha bir severek çalışmış Halil abi ve kendini bir daha içinden hiç çıkmak istemeyeceği güzel döngünün içinde bulmuş. Tarlalardaki işler ve hayvanların bakımına rağmen bu ders çalışmayı hiç aksatmamış. Onu okula götürecek araca binmesi için yürümesi gereken mesafe 6 km. Kader, lise yıllarında her gününün iki ucuna 6 km'lik yürüyüş koymuş Halil abinin. Her okul günü, birincisi sabahın erken vaktinde okula giderken, ikincisi ise okul bitiminden sonra çalıştığı inşaatların akşama denk gelen eve dönüşlerinde o 6 km'leri yürümüş hep. Yürüdüğü yolun zorluğu ise ayrı bir konu, ormanın içinde gökyüzündeki ayı izleyerek yürürken, ne tuhaf, içinde de ansızın karşısına çıkacak ayı korkusu. Onu okula uğurlayan annesinin cebine koyabildiği tek şey bir kaç üzüm ve çitlembik. İşte o saman balyalarının yanındaki ısrarlı ders çalışmasıyla ikinci dönem sonunda tüm dersleri yüksek notlarla geçmiş Halil abi. Tam burada sana bir örnek daha vereceğim. Yıllardır aklımda tuttuğum bir anım var. Bu evrende hiçbir şey boşuna değil ve bir anıyı bile anlatacak yer, zaman, insan üçlüsü mutlaka denk geliyor. Anlatacağım şeyi en çok senin için yaşamışım sanırım. Lise 1'de karateye başlamıştım. Haftada üç kez olan antrenmanlara öyle severek gidiyorum ki. Bir antrenmandayız, hocamız Zülfü Vardar çalışacağımız hareketi gösterdi ve yanımdaki arkadaş hariç hepimiz coşkuyla çalışıyoruz. Sanki hepimiz en süper karatecileriz, birer Burusli'yiz. Antrenman salonunun zemini tahta ve ayaklarımızda bir şey yok. Hocamız da dahil hepimiz çıplak ayakla çalışıyoruz. Gösterilen hareketi beş on kez ancak tekrar etmiştik. Yanımdaki arkadaşın çalışmadığını gören hocamız herkesi durdurdu ve onun yanına geldi. Neden çalışmadığını sorunca arkadaşım yerdeki çiviyi gösterip ayağına battığını ve bu yüzden çalışmadığını söyledi. O anlar hala aklımda, hocamız arkadaşın gösterdiği çiviye yaklaştı, salonda olanlara ve bu anının ulaşacağı herkese ders verir gibi coşkulu bir halle, ancak ayağında tabanı çok sağlam bir ayakkabı varken yapabileceği hareketi çıplak ayağıyla yaptı. Hani yerdeki bir şeyi ayakla ezme hareketi varya, ayağımızı basılan şeyin üzerinden kaldırmadan bir sağa bir sola döndürerek o şeyi iyice ezmeye çalışırız. İşte hocamız o gün orada bu hareketi hem de çıplak ayağıyla bir çiviye karşı yaptı. Herkese göstere göstere, bu yüzden mi çalışmıyorsun diye diye o çiviyi ayağıyla, ayağını bir sağa bir sola döndüre döndüre öyle ezdiki. Biliyor musun Songül, hocamızın bu hareketi, savaş meydanlarında savaşın seyrini değiştiren hareketlerden biriydi, bir komutanın en önde kılıç sallamasından farksızdı, ringde yediği son yumrukla yere serilmiş ve başında 1,2,3 diye sayılarak yenilgisi yüzüne çarpılan boksöre yeniden şampiyonluk sevincini yaşatan bir hareketti. Betonu delip yaşama tutunma azmi çiçeklere o gün o salondan ilham oldu. Eskisi gibi onlarla konuşmaya başlayınca sor istersen çiçeklere, Zülfü hocayı tanıyacaklardır. Adın Songül senin, çiçek dilini en iyi sen konuşursun, bunu sor lütfen onlara. Everest'in zirvesi ve ayın yüzeyi insan ayağıyla tanıştıysa, kısacık boyuyla Naim dünyayı kaldırdıysa o gün orada hocamız bunu yapabildiği için oldu Songül. Üseyin Bold, Maradona, kemikleri çürük olmasına rağmen harika çalımlarını eşsiz gollerle süsleyen Messi ve başarılı her sporcunun kulağına fısıldayan da Zülfü hocaydı. Aslanların da korkuları vardı o çividen önce, çita 30 km daha düşük hızla koşuyor ve hep aç kalıyordu o çividen önce. Geyikler her yırtıcıya yem oluyordu o çividen önce. Ah benim düşüncesiz başım, bilsem o gün o çivinin yanında yatardım. O çiviyi oradan alsaydım keşke. Eğer almış olsaydım dörde böler; Leyla, Songül, Ayşe ve Havva'dan her birine hatıra olarak dağıtırdım. Hocamızın o hareketinden sonra, yeniden "çalışın" komutu alan bizlerin antrenmana nasıl devam ettiğimizi, hayal gücünü olabildiğince genişletip canlandır aklında. Songül ben bundan sonra herhangi bir konuda, enerjimi, şevkimi ve azmimi her kaybettiğimde Zülfü hocanın o çiviyi ayağıyla ezişini hatırlayacağım. Hatırlayacak, dişlerimi ve yumruklarımı sıkarak yaşamıma döneceğim. Dişleri ve yumrukları sıkılıyken gülümsemesi daha da güzelleşen ilk kişi olacağım. Gel sen de ikincisi ol Songül. 

Yeniden evrendeki özene dönecek olursam işte bu özen, yaşam yürüyüşünde duraksayan bir insana rastladığımızda tüm işimizi bırakıp onun yanında olmamızı gerektiriyor. İşte bu yüzden senin yanında olmak, iştah, uyku, neşe ve sevgi puanlarını yükseltişini izlemek, duraksadığın her an sana Zülfü hocanın çivisini hatırlatmak istiyorum. Uyku ve iştahına 1 vermişsin ya, bunlar senin hiç çalışmadan aldığın puanlar. Ayrıca neşe ve sevgi puanın 3 civarında olmalı ve bence çok güzel. Tüm puanlarını yükselteceğiz senin Songül. Yoksa Zülfü hocanın o ayağına yazık.
( Aslanların Da Korkuları Vardı Çividen Önce başlıklı yazı kader hamağı tarafından 30.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.