Her zamanki gibi elinde papatyalar var. Yine papatyaları
sudan çıkarttıkları gibi vermişler adamcağıza. Elleri, pantolonu ıslaktı. Oysa
kapıdaki çiçekçiye, Nazmi’ye kaç kere dedim:
-Bir şeye sar
da ver şu çiçekleri kardeşim. Millet elini toprağa sürünce çamur oluyor hep.
-Bilader üç kuruş para kazanıyoruz. Bir de
ona mı para harcayayım? Benim yol masrafım ne kadar biliyor musun sen?
-Ya kardeşim
gazete kağıdına sarmak bu kadar mı zor?
-Sen kendi işine
bak bilader ben kendi işime. Sırf millet lavabonuzu kullanmasın diye yaptığın tantanaya bak.
-Ulan gazete
kâğıdı ile suyun maliyeti aynı mı? Ne halin varsa gör.
Pinti herif. Neymiş lavaboyu kullanmasınlar diye tantana
yapıyormuşum. Bak vallahi ben burada olmasam bu şerefsiz mezarın üzerindeki
çiçekleri toplar geri satar. İt oğlu it. Yine aklıma geldi. Ben şimdi ona bir
şey derdim de. Tövbe estağfurullah.
Adamcağızın pantolonunun paçaları çamurdan yeni bir renk
yeni bir desen almıştı. Bizim muhtara kaç kere dedim:
-Muhtar Bey bari
girişe tuğla döşesek olmaz mı?
-Yapacağız
yapacağız. Belediye başkanıyla görüşeyim bunu. Bütçe ayırsınlar.
-Geçen de
aynısını demiştiniz Muhtar Bey.
-Konuşacağız
dedik ya kardeşim. Bir bildiğimiz var ki zamanını bekliyoruz.
Yemin ederim bu şerefsizin bir bok bildiği yok. Tek bildiği
seçimden seçime bol bol vaatte bulunmak. Ya insan bir tanesini yapar be deyyus
herif. Ama aptallık bizde. Her seçimde başka aday yok diye, başkası anlamaz
diye bu deyyusa oy veriyoruz. Başka biri aday olacak olsa kıraathanede adını
çıkarıyorlar. Bu anlamaz, dünkü çocuk gibi yakıştırmalarda bulunuyorlar.
Geçenlerde, işte üç yıl kadar önce olması lazım bir tane zeytin fabrikasında
güvenlik olan Tahsin’in muhtar adayı olacağı konuşulmaya başlandı köyde.
Konuşulmaya başlanır başlanmaz adamın adını yumuşağa çıkardılar kıraathanede.
Bunun hanımı Aylin günde; kocasının ona ilgi göstermediğinden, iktidarsız
olduğundan bahsetmiş. E tabii muhtarın hanımı da bunu duymuş. Mendebur kadın
duyduğunu hafızasında depoluyor. Zamanı geldiğinde de kullanıyor. Bu
söylentilerden sonra bırak seçime girmeyi ahalinin yüzüne bakamaz oldu Tahsin.
Bir de bu deyyus herif imamlıktan emekli olduğundan kendine
cemaat oluşturmuş. Adama en ufak bir şey diyecek olsalar “Hoca efendiye
ithamlarda bulunmayın ayıptır, günahtır.” Der sustururlar. Müstahak bunlara
müstahak.
Adamcağız mezara vardı. Her zaman yaptığı ilk önce cebinden
gözlüğünü çıkarıp mezar taşına baktı. Sonra cebinden çıkardığı mendille ıslanan
gözlük camlarını sildi. Parmaklarını ıslaklıktan buruş buruş yapan papatyaları
merhumenin ayak tarafına bıraktı. Diğer mezar ziyaretine gelenler çiçekleri
mezarın ya baş kısmına ya da orta kısmına bırakırlardı. Bunu baya bir süre
düşündüm kendi kendime.
10-15 dakika konuştu mezar başında. Daha doğrusu bir cümle
kuruyor, ağlıyordu. Böyle böyle en fazla beş cümle kurabiliyordu genelde.
Doğruluverdi adamcağız. Bir padişahın huzurundan ayrılır
edasıyla arkasını dönmeden mezara, geri geri yürüyerek uzaklaştı.
Adamcağız elleri çamurlu bir şekilde bana doğru geliyordu.
Lavaboyu kullanmak isteyecekti büyük ihtimalle. Suyun parasını benden kesmiyor
olsalar paşa paşa kullansın. Ama bizde boğazımızı zor geçindiriyoruz. Milletin
çamurlu eli yüzüne rızkımızın azalamasına razı gelmiyor gönlüm. Her neyse sular
kesik der bir ıslak peçete verir geçiririm adamcağızı. Adam yanıma yaklaşınca
seslendi:
-Merhabalar.
Lavabo var mıydı acaba?
-Merhaba abi.
Lavabo var ama sular kesik. Elini sileceksen ıslak peçete verebilirim.
Eline derin derin uzunca bir süre baktıktan sonra cevapladı:
-Gerek yok,
teşekkür ederim. Ondan bir parça bir iz taşımak hoşuma gidiyor.
Dedi.
Gözleri dolmuştu. Hırçın bir şekilde burnunu çekip
duruyordu.
-Buyur abi.
Diyerek peçete uzattım. Teşekkür etti. Başıyla veda selamı
verip gitmek için arkasını döndü. İçimdeki merakı gidermek umuduyla adamcağıza
seslendim:
-Abi müsaade verirsen bir şey sormak
istiyorum.
-Buyur kardeşim.
-Papatyaları
neden merhumenin ayak tarafına koyuyorsun?
Tekrardan gözleri doldu. Artık tutamıyordu. Bu sefer hırçın
burun çekişlerine yakıcı göz yaşları da ortaklık ediyordu.
Gözlerimin içine, en içine bakarak cevapladı:
-Kızım doğuştan
sakattı, yürüyemezdi. Bana bir keresinde “Baba benim bacaklarımın sizinkinden
farkı ne?” diye
sormuştu.
Duraksadı. İçini çeke çeke ağlıyordu. Sanki son nefesini
alıyormuşçasına nefes alarak cümlesini tamamladı:
- “Çünkü kızım senin bacakların
papatyadan.” Demiştim.
Veda selamını tekrardan vererek uzaklaşıverdi benden. Ben de
bana söylediği son cümlenin büyüsü ile uzaklaşıverdim dünyadan.
Necati C.
06.03.2021