Bir düş ek, tabip en çukura
Usuna ömrün sun da dilediğini
Bir suretsem kaykıldığım
Bir gölgemden mi medet ummadığım
kaldı?
Sevecen dili sözcüklerin
Bazen kanatan isyanları divane
düzenin
Harf ihlallerini imha etmek mi yoksa
Göz çukurlarımda çıkan yangından
mustarip
Her renge ve acıya kefilim, tabip.
Yalnızlığın dümenini kırdım kıralı
Yazmadığım ne kaldı ki?
Ölümü tavaf eden bir gölgeden uzak
Aşka, evrene sırdaş bir sözcük
cumhuriyeti
Yüreğin de kırık gönyesi.
Her ala kuşta her ela sözde
Dibini gördüğüm acı, evren
Kuytularla muhabbetim
İçimde savruk eksen
Bir mıntıkada saklı ki kürediğim
Her duygudan çıkıp da yola
Varmayı ertelediğim.
Şimdi düş lahzamda derli toplu
yalnızlık
Varlığa ket vuran ruhu özlemin
Kaynak yaptığım bir eksen
Yaşla da yasla da yok ilgisi.
Varsa yoksa anlatmak
Anlam olmakla savmak
Sıramı, vakitsizce geldiğim şu
dünyada
Sıkışıp kaldığım o ki;
Tezat bir iklimde devinen takatim
Kumbarasında saklı bir avuç teneke
ile
Telkin ettiğim içimdeki hüzün minvali…
Çocukluktan çıkıp evrilen her hücrem
Sonsuzluğa dokunmanın verdiği o
mahcubiyet
Sehven yenik
Aşka şerh düşen ucube gölgelerden
Düşen payıma devasa bir parantez
Sakinleri yüreğin kimlik derdinde
Yaşadığım kadar yaşattığım zaruri
yet.