Başı sıkışan, işi düşen, kalbi taşlaşan… Kısacası insanlığını unuttuğunu anlayıp, acıyla uyanan bir diyardasınız! Gece yattıklarında, hayalleri kaç kişiyi kandıracakları, ne kadar çok kazanacakları, ne kadar çok eğlenecekleri olan… Sağlığından emin, uykusundan uyanacağından ve sabahı göreceğinden kuşku duymayan… İyi uykular anne, baba, yar, bebişim diyen gayb biliciler!  


Yataklarında bu sevinçle ve kurguyla uyurlarken yatakları aniden beşik gibi sallanmaya başladı. Binalar yıkıldı… O şaşkınlıkta bir yere kaçamadılar. Artık uyumak yerine, uyanan gözleri dehşetle ışıksız karanlığa bakakaldı. Belkide sabah olmuştu. Hani sabah olunca yapmak istedikleri ve şimdi yapamadıkları, ellerini ve kollarını bağlayan, susmayan nefislerini susturan… Yalnızca ölmemeye, yalnızca buradan kurtulayım da deyip, insanlığını hatırlamaya söz verdiği, unuttuğu duaları okumaya başladığı… Medet umduğu! Şimdi desem ki 17 Ağustos Yalova depremi bunun gibiydi… Kim hatırlayacak ki o dehşeti. 1999 doğumlular bile 22 yaşındalar şimdi. Denize gömülen toprağı hatırlayan kaldı mı? O söz verdikleri insanlığı yaşayan var mı? Yoksa yine aynı hayallemi uyuyorlar…


O tarihlerde banka boşaltıyorlar, sürekli deflasyonla fakirin elindeki para ufalanıyordu. Bankadan çekilmemesi gereken yüksek oranlı kredilerle alınan paralarla, müteahhitleri de bankadan aldıkları faizi malzemeden çalarak ödediği, sarsıntıya dayanıksız bıraktıkları binalar yapıldı ve alındı. Bankada, müteahhidi de fazlasıyla memnundu. Garibanda evim var diye seviniyordu işte. İnsanlığını yitirmiş bir toplumu deprem sallıyordu. Kalan kırıntı ahlakını sallayarak çırpıyordu ki, eğer ölmediyse hatırlasın diye… Ne faciaydı, yazarken bile o görüntüleri gözlerimde hala canlı… İnsanların imdat feryatlarını işitiyorum. O kadar çok para yardımı toplandı ki… Bu paralar kimlere gitti, ne kadarı harcandı, kimse de bilemedi. 


Şimdi teknoloji öyle ilerledi ki, insanlık yerine. İnsanlığını hala bilmeyenler, israfın dozunu kaçırdılar, komşusunun ne halde uyuduğundan haberleri yok. Bir odada sanal dünya ile yaşamını devam ettirenler, o dünyada kumar oynayanlar, o dünyanın marifetiyle alış veriş veya yemek siparişi yapanlar…Uzaktan çalışma, sayısal bankacılıkla, bankaya bile gitmeden para harcama ve yatırmalar. Ama insan yine uyuyor ve yatak planı, hayalleri değişmiyor. İçine kapanmış, başkasından haberi olmayan, yanlış haber kurgularına inanmış büyük bir kesim var. Açlık var deniyorsa, vardır diyorlar. Birisi yanlış yapmışsa okuduklarında, küfrü basıyor ve bunu yayıyorlar…Kısacası  insanlık, keşfedilen teknoloji ile Yalova depremi insanlığından daha da kötü durumda. Parayı veren düdüğü çalar misali Nasrettin Hoca deyişi, insanları birbirine bağlıyor. Paran varsa, teknoloji ve lüks hayat da var. Ne yaparsan yap, kimse seni eleştiremez. Yaptığı her ne kötü işse hemen unutuluveriyor. Bir bakmışsın sonraları o kişi toplumun örnek kişisi oluvermiş…


Depremden daha da kötü sallanıyoruz her gün. İnsanlık her saniye ilerisinde bataklığa daha da hızlı batıyor. Şimdi deprem olacağından bahsediliyor, onun zararları tartışılıyor… Ölen ölür yaşayan yaşar depremde, ya bu insanlık! Hızla içimizi saran Allah’tan korkusuzlukla ortaya çıkan “Ben”… Bu insanlık nereye gidiyor! Duvarlar bile esnedi, her gün yaslanmamıza tahammül edemiyor. Yıkılsa duvarlar, insanlar birbirini görseler… İbretleri herhalde zararın hesabını sormak olurdu… Savaşlar ve kavgalar kükrerdi değil mi?


Neydim, ne oldum, ne olacağım… Doğduk ve ne türlü yaşarsak yaşayalım öleceğiz de. İnsanlığımızın her gün sallantıyla hatırlattığı ve görmezden geldiğimiz her güzel şeyi artık hatırlamak gerekmiyor mu? Başımıza gelen her acının verdiği sınavın, şifaya kavuştuktan sonra en doğru hayatı yaşatmaya devam etmemizin lüzumu yok mu?  Artık kurguların dedikodusunu sona erdirip, gerçek hayatın içinde yaşamalıyız. Yoksa, kaldıramayacağımız yükler başımıza geldiğinde artık sığınacak dua da dilimize yabancılaşıyor. Bir yerlerden insanlığımıza dönüp, gerçek hayatı yaşatmaya başlamalıyız…


Deprem sallamıyor, yitirdiğimiz insanlık-terk edilen iman bizi sallayan…     


Saffet Kuramaz

( Neydim, Ne Oldum, Ne Olacağım başlıklı yazı safdeha tarafından 10.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.