Gecenin dip bucaginda bütün yitikleri toplayip sonsuz sinirsir biinmezlere tasiyan sehir, asvalt, butik, camekan, sosyete ve ölü bina toplu mezarliklarini korkunc bir enkaz sessizligi ve cöplügünde hemen sabah olacak ayarli ayarsiz basibozuklugun uyanisina kadar, zifiri karanligin son kureleri, parali parasiz hovadaliklar narasi ve ara sira mavi isildakli polis arabalari sürüp savusup eksik kalan boslugun kirpik kesik dolgularini tamamliyordu
 
Hem katran karasi alaz yakan kavrucu yaz sicakliginda uyanir uyanmaz sabah, gecenin en zindan tarafindan girip ,hücre duvarlar ve odalar arasinda üstüste enazi binili gökyüzüne dogru sürüklenmis savrulmus asma katlarin asansör boslugundan inip tirmanmanin oyuk ve kovuklarindaki hergünün aynisini kaldigi yerden tekrar eden mesaisi, tünedigi deliklerden bosalan tiklim tiklim kafeslenmis gönüllü tutsakligin yalan yanlislariyla püskürüp etrafina yayilmaya sürüngenlesmis sefil ve hortlak kalabaliklari gibiydi. Ve bu durum kizgin kavuran yaz sicakliginda daha beirgin hic kimse hic kimsenin ne umuru, ne de itibarinda zerre kadar ilgiye deger anlam yahut iliski toplumu aidiyeti tasimiyordu..
 
Nerde baslayip nasil sonlanacagi belirsiz güne üskürüp patlayan kütle kalabaliklarinin arasinda hele de en basta hemde ilk ön ayak söküp sürükleyen fors ve cakada, elinde telefonu basinda türbani kicinda cevresinde `bakin ben herkesten üstün ve hic kimsenin erisilmez fiyakasinda nasil acayip DIN-IMAN sunup satiyorum ` havali forslu ve tüm sekil icabi kendine müstakil öbek öbek veya tek basina en pahali giymis bürünmüs donanmis IKS YE ZE veya bütün diger alfabe kusaklarini toplamlayan nesil bozuklugunun sekilden sekile ve bicimden bicime kendini tüm hayatin en merkezine koyan ve kendinden baska hic kimseyi umursamayan podyum havailiginde caddeler evler duraklar ve sokaklar dolusu sunum sergisi akiyor ve kodlandigi kimliksizlige dolup tasmayi giyinip soyunuyordu…
 
Derken il saglik müdürlügüne bin bir emeklerle ulastigim telefon numarasi, izinle hastahaneye gitmem icin iki saat süre veren mesaj yolladi ve `biz ambulans mesgul edemeyiz kendi imkanlarinizla gideceksin ` yazisini iletip gönderdi..
 
Taksi tutarak hastahaneye vardigimda siraya dizilmis cogu ayakta dikilip emir salvolari dagitmaktan baska hic bir ise yaramayan ve özelliklesi bayan türbanli türbansizlar, beni sirayla muayene olacagim radyolojiden baslatti. Muayene sonucunun iki saatten bana mesajla iletilecegini söyledi. O ara en agir hastalar arkasinda ve arasinda ates, nefes, kann  veya diger muayenelerden gectim, Bu ara bende olmayan sikintilari diger hastalardan aldim yüklendim. Gün aksam oldu hala muayene sonucunu bildirmeyince gittim durumu sordum , ögrendimki sonuc saatler önceden cikmis ve beni yok yere keyfi saatlerce beklemeye koymuslar..
 
Sonuc sonrasi doktorun durum tespitini söyleyecegi ve ayakta durmakta dizlerimin titreyip ellerimin sapir supur döküldügü halsiz tükenmis halimde ara sekreterya, `sen pozitif oldugun halde nasil geldin buraya simdi polisi cagiracagim` poz satan bagirti ve homurtularini yedim yuttum.  Durumu zorla ancak anlattiktan sonra doktor günün toplam bildirisiyle, `seni burda tek yatiramayiz bunlarda alacagin ilaclar `diyerek tekrar oldukca serüvenli ve ici kir pas kablo musamba kiskacinda ambulans yolculuguyla kaldigim otelin Talas mevkisine geri döndüm..
 
Alasafaklar tanagrimindan seslenip yankilanan sabah ezaninin karanligin her bir köse bucaklarina bakinip insan arandigi cagrilarina ve cigliklarina tutunup siginarak, artik rutin seyri belli sahte -yalan-yanlislarini sergileyip sunmaya bosalip fiskiran hortlak döngüdeki ezberde türbanli türbansizlarin kendi sahsina müstakil ahmak ve dangalak sacip savutturan gel-gitler gün ve yolboylarinda, bakip durdugum pencerelerden yerin dibini dolduran ve bosaltan kimliksiz ve kisiliksiz karaltilarini icim bogulup bunalarak tiksintiyle seyrederken, cicekci ismeti ariyor ve avunmaya ciirpiniyordu bogum bogum bunaltilardaki sefil sayri sancilarim..
 
Bir de bu darlikta bir kere laf olsuna arayip bir daha adimi bile anmayan; ve ara sira aradigina bozuk fiyakali pay cikaran; ve gün boyu milyonlarda baka ve cüzdan birikintisi oldugunu, eger ki herhangi bir maddi manevi darlikta `yarin yanagindan gayri herseyim senindir ` uyuz essek anirtilarini yorgun kafama ve beynime sidiklayip pisleyen; ve onca yillari tüm sahte tarafindan sorgulayip `iste kimin ne boktan biri olduguna `dair her sekil arkadasligi  ve dostlugu sorgulayip yüzlestirme günüdür` demeye; dogmus olan bir müskülden sonra `ben tarlada nadas girgirliyorum unut beni ` anonslayarak girdigi bataklik yirtigindan bir daha sesi solu cikmayan; karsiligi vve haysiyeti bes para etmezlerin ne pislik kisi ve kimseler oldugunu hatirlatip saglamasini yapti bana Agustos`un kizil katran sicaginda Kayseri Talasta ki Karantina günlerim..
 
Bugüngittikce en yakinimdakilerin bile artik usanip basindan savmaya tükendigi oralardan, sag -salim  isin kabasini attim, tertemiz dag rüzgarlarina, mis kokulu cam ormanlarina, ve Alp gölleri kart postallarina geri döndüm. Evim -dünyam, ilahi, ilahi, ilahi güzel ömrüm , hayati varligim, haksa hak, asksa ask diye söyleye, kalan ömrüme armagan bir yudum sevincim ve bir lokma nefesimle, hosgeldin  aklim yolum yönüm kalbim canim cigerim, var ömrüme bedel die gönlümün iki dünya kiymetlisi ömrü servetim sevgilim benim devri diyarlarindayim …
 
Seyfi Karaca………..Agustos / 21

( Kayseri Talastayken Agustosun Karantina Günleri 2 başlıklı yazı Yeldegirmeni tarafından 9/1/2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.