Düşlerim…
Ah, meczup düşlerim düşündüğüme kat
çıktığım yeni bir yarına bel bağlamaksa umudu düşlediğim.
Umurumdasın.
Umut teknem.
Uzağında olsam da katıksız hezimet
yüklü
Bir dünyanın çalkaladığı kavanoz gibi
Çatlasa da etrafımdakilerin şaşalı
sesleri.
İmbatta saklı olsam ne ki?
Zemherilerde bir açıp bir solan
Basireti bağlansa insanın ne ki?
Azat ettiğim
Azap yüklü ömrün çetelesi
Muradımsa kavuşmak huzura
Teknemde saklı kum zerreleri
Ve işte su aldı yürek sonunda.
Asılsız kimi zaman resimlerin uçuk renkleri
Yüreğimdeki uçuksa çoktan başıma iş
aştı
Aşkın evreleri
Bu da yetmezmiş gibi
Atan devreleri insanlığın
Miadı dolmuş çoğunun
Mizacımdaki fay kırıkları
Sahi, kaç şiddetinde sevmiştim ben
sizi?
Meylettiğim hep yarın
Hep umudun yakasına yapıştığım
Elem rüzgârı almışken çoktan benden
beni
Ufacık zerremle tokuşan kayalar
Bölündüğüm binlerce parça ve yeniden
kavuştuğum
Ah, içimde saklı üçüncü yaka…
Öyle ya:
Ben İstanbul’un neferi
Ayrı düşmüş iki yakadan ördüğüm
Yeni bir ‘’ben’’
Sevdalı Rabbine azıcık da kendine
Ketum yıldızlardan aşırdığım kadar
Yalnızlığın izini sürdüğüm şu ömür
Kaza eseri kendimle sürtüştüğüm ne
ki?
Sırnaşan rüzgâr
Ve işte infilak edeceğimin ispatı
Hala saklıyım kendimde
Saklamadığım gözyaşım
Bazen afaki bir teselli
Arazı olsa da kimi duygu günün
Ayıplamadığım kadar esefle
yüklendiğim
İçimde saklı o derviş
Bir renksem en asilinden
Bir duygu ise sevmek en asisi
Ulaşılmaz bir rakım ve rakam
Uzandığım en tepe
Zirvede kavuştuğum sevgili kendime
Söyleyeceğim ilk ve son söz
Henüz çıkmadı ağzımdan…