‘’Bir kadın gülmeyi unuttuğunda
Saçlarından süzülürmüş
acılar.’’(Alıntı)
Mevsimler örüyorum
Düşen yaprağından takvimin
Ve güz rüzgârına denk düşüyor iç
sesim
Ve üşüyorum çok üşüyorum.
Sorumsuzca seviyorum.
Sorunsuzca çözüyorum içimdeki
yerleşik denklemleri.
Ben bir surum.
Ben bir sırrım.
Ben kâhinim.
Ben keşifte bulunduğum hayatın
Gecikmiş yolcusuyum ve kaçak bindim
ben bu trene.
Lokomotif bildiğim kadar kimliğimi
Şimdi
Raylardaki kıvılcımlardan bir ateşe
yürüyorum
Üstelik başımda taşıyorum aşkı ve
yalnızlığı.
Bu, ben olamam.
Bu, ben isem eğer…
Nameler sökün eden
Ve nirengisi yolculuğun
Ve asude düşler ekiyorum zemine
Bazen kaybolduğum
Bazen kaybettiğim
Bazense asla var olmadığıma kanaat
ettiğim.
Şehrin lenduha sessizliği…
Ah, iklimler tasarlıyorum tek gecede;
Tek hecede.
Yalnızlığın duvarlarına ekiyorum
sözcükleri
Bazen düz duvara tırmandığım
Aslında uçuşan varlığımda
Kanatlarıma taktığım ve diktiğim tüy
gibi:
Hiç olmadığım kadar hafifim
Ağırdan aldığım mutluluğa da talibim.
Şehir isyanda
Şiirleri ise seller aldı.
Şehri yel götürdü
Ve işte çöküyorum dizlerimin üstüne:
Rabıtası aşkın
Rakımı yalnızlığın
Recim edildiğim kadar
Tutukluluğum ölüme götüren bir
kantar.
Ağırlığımca altın sunuyor hayat
Hazanın göğsüne dayıyorum başımı
Ve o kesif sessizlik…
Ütülemeden sözcüklerimi
Özümle sözüm de bir madem
Matem düşüyor payıma bazen
Mahrem bildiğim kadar sessizliğin
Tefe konduğu
Kaybolan dünde saklı olsam da
Zamandan ve mekândan ayrı düştüğüm
Göçebe şiirler konuyor başıma
Göçmen kuşlara söyleniyorum:
Göç vaktim geldi belki de
İblis ise öcünü alırken insanlardan
Uzağındayım şeytanın ve karanlığın
İçimde yanıp sönen;
Dışımda yerle yeksan yorgunluğumu
katlayan
Kat izimle eşlik ediyorum evrene.