‘’Ölüm ve papatyalarla yarışıyor öte
güvercinleri
Gece kan döküyor parmak uçlarından
Yorgun martılar gibiyiz
Deniz tükeniyor, kanatlarımız
Birer birer düşüyor karanlığa
Kaçıncı ölünün intiharı bu
Zulmete kurban giden kaçıncı ölüyüm
ben
Kaçıncı ölünün intiharı bu…’’(Alıntı)
Makûs talihi ıssızlığın ve bonkör rüzgâr:
Açısı olmayan hayallerden yağan
rahmet gibi
Aşkın inkârı
Belki de saklı bir ceset
Yanlışlarına kurban verildiğin
Her düş’ ün bir öncesi o intihar
Gülüşünden cesaret aldığım
İhtimaller dâhilinde sevdanın
Yansıyan bir esaret ve felaket adeta
Adımladığım yokuşun en yukarısı
Varamadığım bir istikamet
Gözümün önünde kaçışan hayaller
Kap kaça uğramış yüreğin infilak
ettiği
Bazen susku giyindiğim
Bazense nidalarımla sürüklendiğim.
Bir çeşme başı musluğundan dökülen
Hüzün ve elem
Göğün kudreti ve işte uçtuğum
Kabrimin üstünden
Dünyaya selam çaktığım
Bazense alaya ve hafife alındığım
Ağır olsa da yüküm
Yok olsa da dermanım
Asla yakınmam ben severken
Azığa aldığım her düşte patlak veren
o fırtına
Yüreğin sönük nidaları
Kısıp da gözlerimi hedefe
kitlendiğim.
Renkler s/üzgün
Cafcaflı sözcükler ve günlerse ölü
Ölüyü bile güldürürdüm bir zamanlar
Şimdilerde diktiğim sökükler
Hecelerken de hayatı hayıflandığım
nice karartı
Göğün delişmen rüzgârı olsam ne ki?
Varlığıma delalet bunca sözcük
Hayaller ise tapınağımda saklı esaret
Elbet düşkünlüğüm hayata ve ölüme
Gönül bahçemde kundaklandı çoktan
İrisinden düşler yanıp kül oldu
Kulluğumsa sadece Rabbime
Kulaçlarımla aştığım dehliz işaret
ederken cenneti…