Bütün köylülerimiz atalarının aktardığı
değerleri miras olarak taşırken bulunduğu yörenin iklim ve yaşam koşullarına
uyum sağlayarak kendi değerlerini de oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bu temel değerler imece, keşik, her
türden dayanışma, büyüklere saygı küçüklere sevgi, Ailesini, aile bireylerini
sevgi ile sarma, akrabalarına sahiplenme, misafirperverlik, doğaya saygı,
toprağına, kışlağına, köyüne, vatanına bağlılık.
Öyle ki kendi içinde tarla, toprak
vs. sorunlar sebebiyle dargın kırgın olanlar bile köyü hedef alan bir sorun
olduğunda dargınlıklarını bile unutup ya da erteleyerek köyünün geleceği için
omuz omuza durmayı bilirler. Bu ve benzeri değerleriyle köylerimiz, şehirlere benzemezler.
“köy, Irmak gibidir. Kendi kirini kendisi
atar. O yüzden doğası temiz, insanına güvenilir.”
Şehirler öyle mi ya!..
“Şehirler göle benzer. Kiriyle yatar
kalkar. O yüzden doğası kirli, insanı güvenilmezdir. Belki de o sebepten
devletin, bütün düzenleyici kurumları buradadır.
Bu temel ve yaygın değerleri
söyledikten sonra haritayı büyütüp, kendi köyüme döneyim yüzümü.
Kurtkulağı köyü, Ceyhan’ın yaklaşık
12 km, güneydoğusunda Yumurtalık yoluna yaklaşık 2 km mesafede tarihi ipek yolu
üstüne kurulmuş, tarihi bir yerleşkedir. Rivayet edilir ki yavuz sultan selim
doğu seferine bu güzergâhtan geçmiş, girişteki Hepsek Dağı ile Tabağın Dağı’nın
Kurt’un kulaklarına benzeterek bu yerleşkeye Kurtkulağı adını vermiştir. Bu iki
dağın eteğinde de ne zaman yapıldığı bilinmeyen, Hacı Fatma Pınarı ile Çınar
Çeşmesi kendine has müziği ile halen akmaya devam etmektedir.
Kurtkulağı Köyü’nün tarihi İpek
yolunun kesme taşlarında Orta çağdan günümüze gizini korumaktadır. Evliya
Çelebi’nin kayıtlarına düşen kurtkulağı;
1601 yılında haydar ağa tarafında yaptırılan Camiisi ve 1659 da Hüseyin paşa
tarafıdan yaptırılan Kervansaray (Menzil Hanı), Kurtkulağı Çeşmesi ve havuzu,
ile külliye tamamlanmıştır. Bu tarihi yapılar günümüze kadar ulaşmış, Camii yapıldığı
günden bu güne ibadete açıktır.
Günümüzde Kurtkulağı diğer köylerimiz
gibi göç vere, vere sürekli kan kaybetmektedir
Bütün
köyler yaşlıların, bir de köyünü terk edemeyen çiftçilik yapmaya direnen ama
her yıl doğal afetlerden çok, uygulanan ekonomik politikalarla hayal kırıklığı
yaşayan insanların gayretine terk edilmiştir.
“Köylerimiz, oğul verir kovandı
Köylünün sergisi, çuldu, savandı
Yedikleri, belki biraz yavandı
İçtikleri sular, çaylar değişmiş
Yenen yemeklerin, bir tadı vardı
Sorunları çözen, bir kadı(!) vardı
Herkesin bir sanı, bir adı vardı
Asıl azmaz ama soylar değişmiş
Eskiden insanı, sözü bağlardı
Birinin derdine, hepsi ağlardı
Toy, düğün, bayramda, coşku çağlardı
Şimdi insanlarda, huylar değişmiş.
Tahir der ne olacak halımız şimdi
Şekerle sulanmış balımız şimdi
Nasıl aşılacak yolumuz şimdi
Konaklar yıkılmış, beyler değişmiş
Köyden şehre yoğun göç tarımın makineleşmesi ile açığa çıkan işsizler ordusunun
iş bulma, insan gibi yaşama arayışı sebebiyle 1950’li yıllarda başlamıştır.
1960’lı yıllarda ise bu göçler, hem şehirlere hem de yurtdışına devam etmiştir.
“Kapitalizm önce atları, sonra nalbantları
vurur.”
1950 verilerine göre ülkemizin nüfusu
yaklaşık 21 Milyon, % 25’i şehirlerde yaşarken, % 75’ köy ve belde de yaşamaktadır.
2021 verilerine göre ülkemizin nüfusu,
yaklaşık 83 milyon, % 93’ü Şehirlerde yaşarken, % 7 si kırsalda yaşamaktadır.
Bu verilerden de anlaşılacağı gibi
köylerimizin birçoğu mahalle yapılarak hem tüzel kişiliğini hem de köy sıfatını
kaybetmiş bağlı oldukları il ya da ilçenin eklentileri haline gelmiştir.
Yine bu veriler bize, sanayi
devrimini yakalayamayan toplumların, toprağından da koparıldığında, emperyalist
ülkelerin gerek yurt içinde, gerekse yurt dışındaki üretim alanlarında ücretli
köleleri olmaktan öte bir seçeneklerinin kalmayacağını, devletin sınırlarının
da klasik anlamda bir sınır olmayacağını göstermektedir.
Ne yapmalı?
Bu soru ayrı bir yazının konusudur
diyerek, yazımızı bir şiirimizle sonlandıralım.
SEN SILAYI UNUTMA
Çember döner, ardı sıra kopardık
Ter içinde, kalınırdı eskiden
Oyuncağı, hep kendimiz yapardık
Oyunlarda, gülünürdü eskiden
Küçük olan, büyüğünü sayardı
Azarlansa, onu ikaz sayardı
Komşuları, isim, isim sayardı
Kadir kıymet, bilinirdi eskiden
Bir ocakta, pilav pişer sıcacık.
Yanında da, turşu yahut bol cacık
Komşuya da gider, aha şuncacık
Ekmek bile, bölünürdü eskiden
Çözülüyor, akrabalık düğümü
Bilen var mı, Bakraç ile Güğüm’ü?
Üç gün sürer, bizim köyün düğünü
Davul zurna, çalınırdı eskiden
Desin hele, bizim köyün serveri
Nere gitmiş, fidan boylu erleri?
Giden gelmez, bomboş durur yerleri
Nice gitsek, gelinirdi eskiden
Tahir der ki, sen sılayı unutma
Hiçbir yeri, köyün ile bir tutma
Gelmek için, yüreklerde umutla
Çok bahane, bulunurdu eskiden
------------------------------------------Tahir Eker 29.11.2021