Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 12/13/2022
Okunma Sayısı : 615
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 12/14/2022 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Osmanlı Şehzadesi Rahip Dominic Saint Thomas—3. Bölüm.
Padişah İbrahim 1648 yılında iyice çileden çıkmıştı. Öyle ki daha önce Zafire’nin anlattığı bir hikaye üzerine sarayın bir odasını tamamen samur kürklerle kapladığı gibi kendisi için her tarafı incilerle ve diğer pahalı taşlarla süslü bir saltanat kayığı yaptırılmasını emretmişti. Bütün bu israfın karşılanması için de Sadrazamı Tezkereci Ahmet Paşa’nın önerisiyle halkın belini daha da bükecek yeni vergiler koydurdu. Yeniçeri askerlerinin maaşlarına bile vergi koydurdu ki özellikle bu son hareketi resmen intihar demekti.

Bu arada Tezkereci Ahmet Paşa da padişahtan aşağı kalmıyor, servetine servet ekliyordu hem de halkın gözüne soka soka.

Valide Kösem Sultan, oğlu İbrahim’i defalarca uyardı ‘’ Yapma oğul! Bu gidişin sonu hayırlı değil. İsyan eder bu halk. Halk olmasa yeniçeriler isyan eder.’’ Dedi ama İbrahim’e laf anlatmanın imkanı yoktu ve sonunda beklenen oldu.

7 Ağustos 1648’de başta yeniçeriler olmak üzere halk ve sipahiler ayaklandılar. İsyancılar, Valide Kösem Sultan’a haber gönderip Şehzade Mehmet’i saraydan çıkartarak bugünkü Sultanahmet semtinde o zamanlar Et Meydanı denilen yerdeki Orta Camiye göndermesini istediler. Padişah olarak ona biat edeceklerini söylediler. ( Bu cami Yeniçerilerin Orta dedikleri bölükleri ile aynı yerde olduğu için Orta Cami diye bilinirdi. )

Kösem Sultan’’ Olmaz öyle şey. Devletin bir padişahı vardır.’’ Dedi. Aslında o da oğlu İbrahim’den hiç umutlu değildi ama altı yaşındaki bir çocuktan da padişah olmazdı ki.

Asiler bu sefer sadrazam Tezkereci Ahmet Paşa’nın kendilerine verilmesini istediler. Valide Kösem Sultan ‘’ Ahmet Paşa yok. Neredir bilmiyoruz.’’ Diye haber gönderdi. Gerçekten de Tezkereci Ahmet Paşa sırra kadem basmıştı.

Valide Kösem Sultan son çare olarak yeniçerilerin çok sevdiği Defterdar Sofu Mehmet Paşa’yı isyancılara gönderdi onlara nasihat etsin diye.

Sofu Mehmet Paşa, Ayasofya Camii önünde isyancılara nasihat edeyim derken isyancılar onu Sadrazam ilan ettiler. Sadaret Mührünü vermek için de bu mühürle birlikte sırra kadem basmış olan Tezkereci Ahmet Paşanın peşine düştüler ve onu buldular sonunda.

Devletin resmi sadrazamı Tezkereci Ahmet Paşa, asilerin sadrazamı Sofu Mehmet Paşa’nın emriyle boğuldu. Daha sonra şişman insanların yağlarının mafsal ağrılarına iyi geldiği şeklindeki bir inanç sebebiyle etleri lime lime doğrandı ve satıldı. Hatta rivayete göre kendi annesi bile bir akçe vererek oğlu olduğunu bilmediği bu cesetten bir dirhem et satın aldı. ( O günden sonra Tezkereci Ahmet Paşaya ‘’ Hezarpâre ( Bin parça ) Ahmet Paşa dendi.)

Sofu Mehmet Paşa gazı almıştı bir kere. Yeniçerileri arkasına takıp Topkapı Sarayı önüne geldi.

Bu arada Padişah İbrahim de Topkapı Sarayı etrafına toplar dizdirip ‘’ Gelin ulan gavatlar! Hepinizin canını cehenneme göndermezsem adam değilim.’’ Diye tehditler savuruyordu.

Sofu Mehmet Paşa, Kösem Sultan’a haber gönderdi: ‘’ Muhterem Sultanım! Şu deli oğlunu zapt etmeye çalış. O toplardan biri dahi ateşlenirse bu saraya girdiğimizde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayız.’’

Kösem Sultan cevap verdi ‘’ Siz hiç merak etmeyin. Saraydaki herkes sizinledir. İbrahim’in atıp tutmalarına aldırmayın. Yalnız sizden ricam içeri girdiğinizde İbrahim’e dokunmayın.’’

Gerçekten de az sonra sarayın kapıları açıldı ve isyancılar içeri daldılar. Padişah İbrahim sekiz sene önce hapis tutulduğu odaya kaçtı.

Sofu Mehmet Paşa ve yeniçeriler ‘’ Padişahımızı isterüz’’ diye seslendiklerinde Valide Kösem Sultan ‘’ İbrahim rahatsızdır. Sabredin az dinlensin.’’ diye cevap verdi ancak isyancıların beklediği cevap bu değildi. Hep birden bağırdılar ‘’ İbrahim’i değil Mehmed’i isterüz.’’

Kösem Sultan ‘’ Pek âlâ varayım evlatçığımın sarığını sarayım.’’ Dedi, içeri girdi ve beş dakika sonra altı yaşındaki Mehmet’i elinden tutarak isyancıların karşısına çıkarttı.

İsyancılar ve saray halkı ‘’ Padişahım çok yaşa!’’ nidalarıyla ortalığı inletirken atık yeni sadrazam olan Sofu Mehmet Paşa, altı yaşındaki padişahın elini tutup öperek biatını sundu. Daha sonra da diğer saray erkanı...

Koskoca saçı sakalı ağarmış, beli bükülmüş yaşlı insanların elini öpmesi, çocuk padişah Mehmet’i ürkütmüştü. Hem babası neredeydi? Ona ne yapmışlardı? Böyle bir şenlikte o niçin yoktu?

Kafası karmakarışık olan çocuk padişah Mehmed başladı ağlamaya. Kösem Sultan ‘’ Bu kadar yeter.’’ Dedi ve el öpüp biat etmek için sıra bekleyenleri durdurdu. Biat merasimi fazla uzatılmadı.

Evet...Mehmet için bundan sonra yepyeni bir hayat başlıyordu. Hele de Sofu Mehmet Paşa’nın şeyhülislamdan aldığı ‘’ Bir tahtta iki padişah varsa birinin öldürülmesi caizdir’’ yolundaki fetva ile babası İbrahim 18 Ağustos 1648’de boğdurularak öldürüldükten sonra daha da bambaşka bir hayat başlıyordu Mehmet için.

Peki Sümbül Ağa, Zafire ve Osman? Onlara ne olmuştu?

Sümbül Ağa sarayın gürültüsünden patırtısından uzak huzurlu bir hayat yaşıyordu Zafire ve Osman’la... İbrahim’in öldürülmesi ve Mehmed’in yeni padişah olarak tahta oturmasından bir kaç ay sonra 1648 Yılının sonlarına doğru yanına Zafire ve Osman’ı da alarak Hacca gitmeye karar verdi ve ne olduysa işte o hac yolculuğu esnasında oldu.

İçinde Sümbül Ağa, Zafire ve Osman’ın da olduğu gemi Girit Adası yakınlarına geldiğinde altı korsan gemisi tarafından durduruldu.

Sümbül Ağa ve yanındaki diğer erkekler bu Hıristiyan korsanlara kahramanca direndiler ama hepsi şehit edildi. Korsanlar daha sonra gemideki yaşlı ve çocuk olan erkekleri öldürmeye başlayınca Zafire, Osman’ı gösterip ‘’ Ona dokunmayın. O bir Osmanlı şehzadesidir. ‘’ Deyince korsanlar durdular. Çocuğu alıp Malta şovalyelerinin reisi Lazkaris’in huzuruna çıktılar.

Şovalye Lazkaris, Zafire’den Osman’ın hikayesini dinledi. Sonrasında araştırdı evet Osmanlı Devletinde Osman adlı bu çocuğun Sultan İbrahim’in çocuğu olduğuna dair çok şeyler söyleniyordu. Bu çocuktan fazlasıyla faydalanılabilirdi Osmanlı’ya karşı.

Saraydan kovulmuş piç Osman birden bire tüm Avrupa’nın gözdesi olup çıkmıştı. Herkes ondan bahsediyordu.

Lazkaris, onu önce İspanya’ya sonra Fransa’ya ve son olarak Roma’ya getirdi. O artık bir Hıristiyan olarak yetiştiriliyordu. Nitekim 12 yaşına geldiğinde artık bir manastırdaydı ve Dominic Saint Thomas adıyla takdis edilmişti.

Bir kaç yıl içinde tüm Avrupa’da saygı duyulan ve el üstünde tutulan bir rahip oluvermişti. Ona herkes ‘’ Pedro Ottoman ( Osmanlı Papazı )’’ Diyor ve bir Osmanlı şehzadesine gösterilmesi gereken saygıyı gösteriyordu.

Sonra?

Sonra Papa X. Clemens yeni adı Dominic Saint Thomas olan Osman’dan yararlanmak istedi ama Sultan IV. Mehmet bu planları sallamayınca büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Pedro Ottoman’ın ne papaya ne de Hırıstiyan dünyasına sağlayacağı hiç bir fayda yoktu. O sebeple gözden düştü. O şanlı şatafatlı günleri sona erdi ve nihayet 34 yaşında bir manastırda veremden hayata gözlerini kapadı. Annesi Zafire ise ondan çok daha önce yine aynı sebepten yani verem yüzünden ölmüştü.

Evet... Yazımızı Sultan IV. Mehmed’in sonu ile bitirelim.

Yok yok korkmayın onu ne asan oldu ne kesen. Çok komik bir şekilde oldu tahtı terk etmesi.

Otuz dokuz yıl Osmanlı tahtında kalan IV. Mehmet Döneminin bir bölümünde Osmanlı Devleti Köprülüler sayesinde parlak bir dönem yaşamıştı ve tabii ki bunda padişah Mehmed’in en ufak katkısı yoktu. Ancak 1683 Yılından itibaren bu parlaklık kaybolmaya başladı.

1683’de gerçekleşen II. Viyana Viyana yenilgisi bir dönüm noktası oldu. Bu yenilgiden sonra Kutsal ittifak devletleriyle yapılan savaşlarda Osmanlı Devleti bozgun üzerine bozgun yaşamaya başlamıştı ve Padişah nasıl ki çevresinin gazına gelip Viyana yenilginin faturasını zavallı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya kesip onun kellesini aldırmışsa halk ve devlet ileri gelenleri de daha sonraki tüm yenilgilerin faturasını padişah Mehmed’e kesmişti ki haklıydılar. Adam devletin başı olarak ordularının başında olacağına bırakın orduların başında olmayı devletin merkezi İstanbul’da bile oturmuyordu. Onun işi gücü varsa yoksa avdı. Artık Mehmed’i de tahttan indirme zamanı gelmişti. Nasılsa tahta çıkartılabilecek bir başka şehzade de vardı o halde 39 yıllık bu saltanata son verilebilirdi.

Yapılacak şey gayet basitti: Bir ihtilalle Mehmed tahttan indirilecek, yerine kardeşi Süleyman getirilecekti.

Uzatmayalım efendim, ihtilalciler her şeyi hesapladılar. Padişah Mehmed’i bizzat tahtında otururken tahttan indirecekler , yerine Süleyman’ı oturtacaklardı.

Evet her şeyi hesaplamışlardı, bir şey hariç: İhtilalin yapıldığı gün Sultan IV. Mehmet Topkapı Sarayında değildi. Yani Saraya doluşan isyancılar evet yeni bir padişah olarak Süleyman’ı tahta oturtacaklardı ama tahttan indirecekleri padişah ortalıkta yoktu. Mehmed pek çok kez olduğu gibi yine Edirne'deydi.

Paşalar, Edirne’ye haber saldılar ve Padişah Mehmed’in derhal İstanbul’a gelmesini istediler.

Bir av esnasında kendisine gelen bu haber üzerine Mehmed yüzünü buruşturdu. ‘’ Benim avımdan daha önemli ne ola ki paşalar beni İstanbul’a çağırır?’’ diye sordu gelen ulağa ama ulak da hiç bir şey bilmiyordu. Ya da sebebin söylenmemesi sıkı sıkı tembih edilmişti.

Padişah Mehmed, üzerindeki av kıyafetlerini bile çıkarmadan dört nala at koşturdu İstanbul’a ve Topkapı Sarayından içeri girdi.

Kendisini çağıran paşalar onu saygıyla karşılayınca hemen sordu atından bile inmeden.

-Mesele nedir? Beni niçin alelacele çağırdınız?
-Şeyyyy efendim kem küm..
-Kem küm etme bre Paşa. Nedir mesele.
-Taht odasına gelebilir misiniz efendim?

Mehmed şaşırdı. ‘’ Efendim mi? Padişahım- Sultanım- Hünkarım’a ne olmuştu?’’

Merakla atından inip taht odasına girdiğinde kardeşi Süleyman’ı tahtta oturur görünce bir kahkaha attı.

-Bu muydu benim avımı bölmenizin sebebi? Ben de önemli bir şey sanmıştım. Padişahlığın hayırlı uğurlu olsun birader. Allah mübarek eylesin. Haydi bana eyvallah. Ben ava devam edeceğim padişahımızın izni olursa.

Süleyman daha ‘’ Gidebilirsin ‘’ ya da ‘’ Birader dur hele uzun yoldan gelmişsin bir çayımızı kahvemizi iç. Az dinlen yine gidersin.’’ Bile diyemeden arkasını döndü ve atına atladığı gibi ver elini Edirne...

1693 yılına kadar Edirne’de yaşayan IV. Mehmed bu tarihte Edirne’de vefat etti. Annesi Hatice Turhan Sultan da aynı tarihte Edirne’de vefat etmişti. Cenazesi Edirne’den İstanbul’a getirtildi ve III. Murad’ın eşi Safiye Sultan tarafından yapımı başlatılan ancak Annesi Hatice Turhan Sultan’ın tamamlattığı İstanbul’un sembol camilerinden biri olan Yeni Cami ( Çocukların Kuşlu Camii ) bahçesinde annesinin mezarının yanı başına defnedildi.


Yorum yaz...
( Osmanlı Şehzadesi Rahip Dominic Saint Thomas—3. Bölüm. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12/13/2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.