Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 23.02.2024
Okunma Sayısı : 197
Yorum Sayısı : 8
Barnabas  İncili 9.  Bölüm- Basit  Bir  Nebbaşlık Mı?

14 Mart 1996 Perşembe günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ada çapında bir polis operasyonu yapılmakta iken aynı günün akşamı saat 19.00 gibi dört sivil araç Aziz Barnaba Kilisesinin önünde durur. Araçlardan ikisi şu meşhur Reno-Toros'lardandır bir diğeri Isısuzu marka jeep, bir diğeri ise Vitara marka bir araç.
Araçların içinde yüzlerini kar maskesi ile kapatmış 12- 15 civarında insan vardır ve bunlar kilisenin üç güvenlik elemanının ellerini, ayaklarını, gözlerini bağlayarak işe başlarlar.
Yaptıkları iş görünürde soygundur. Kilisede bulunan ikonları, haçları çalacaklardır fakat ilginç bir şekilde öncelikle Aziz Barnaba'nın mezarına yönelirler ve mezarı kazmaya başlarlar.
Bu basit bir nebbaşlık ( Mezar hırsızlığı ) değildir. Zira hiç bir nebbaş böyle 12 ya da 15 kişilik bir çete oluşturmaz mezar soymak için. Hele hele hiç bir nebbaşın elinde Uzi marka silah bulunmaz.
Neyse, mezar kazılır, içinden bir şeyler çıkartılır, tekrar kapanır. Sonra Kiliseye yönelir soyguncular. Kilisenin içinden de alacaklarını alırlar ve en son olarak bağladıkları güvenlik görevlilerini serbest bırakırlar. Tüm bu işlemler bittiğinde saatler 23.00'ı göstermektedir.
Soyguncular işlerini bitirdikten sonra güvenlik görevlileri olayı polise bildirirler ama hemen değil ertesi gün sabah 9.00'da. Yani soygunculara kaçmaları ve kendilerini kaybettirmeleri için gerekli zaman sağlandıktan sonra... Olay polise intikal eder ve haliyle basına da intikal etmiş olur.
Kıbrıslı bir gazeteci olan Kutlu Adalı soygundan iki gün sonra 16 Mart 1996'da olayı gazetesinde aynen yukarıda anlattığım şekilde yazar.
Neden hemen değil de iki gün sonra?
Çünkü KKTC Başbakanı Hakkı Atun'un olayla ilgili resmi bir açıklama yapmasını bekler ama bu açıklama olayın üzerinden iki gün geçmesine rağmen gelmemiştir.
Kutlu Adalı'nın olayı haber yapması üzerine Başbakan Hakkı Atun resmi açıklamayı yapar: ''Bu olay Askeri bir operasyondur.''
Yani efendim insanların gözünün içine baka baka '' Türk askeri işi gücü bıraktı nebbaşlığa soyundu '' Denmiştir ama kimse bunun üzerinde durmaz '' Hımmm askeri operasyonmuş demek ki. Mesele anlaşılmıştır.'' der, olayı da dallandırıp budaklandırmaz hiç kimse. Kutlu Adalı ve bir kaç yerel gazete hariç.
Kutlu Adalı olayın peşine düşer ancak Abdullah Çatlı ekibinden Hüseyin Demirci de Kutlu Adalı'nın peşine düşer.
Kutlu Adalı önce tehdit edilir. Sonra köpeği öldürülerek göz dağı verilmek istenir ama susturulamaz. Tek çare kalmıştır: Öldürmek... 6 Temmuz 1996'da Uzi marka bir silahla sol şakağından vurularak öldürülür Hüseyin Demirci tarafından. ( Daha sonraları Hüseyin Demirci bizzat kendisi itiraf ettiği için böyle rahat yazabiliyorum. )
Kısacası Aziz Barnaba'nın mezarında ve göğsü üzerinde olan orijinal Barnabas İncili o tarihlerde Mehmet Özbay adıyla Kıbrıs'ta olan Abdullah Çatlı'nın ellerindedir ama bu operasyon tek başına Abdullah Çatlı operasyonu da değildir. Uzi marka silahlar sadece ve sadece Emniyet Özel Harekat Dairesi elemanlarınca kullanılmaktadır. Yani olayın içinde Derin Devlet de vardır.
6 Temmuz 1996'da Gazeteci Kutlu Adalı öldürüldükten kısa süre sonra 3 Kasım 1996'da Abdullah Çatlı da hiç kimsenin basit bir kaza olduğuna inanmadığı meşhur Susurluk kazasında ölür.( Öldürülür.)
Kazada(!) Abdullah Çatlı ile birlikte Emniyet müdür yardımcısı Hüseyin Kocadağ ve Melahat Özbay kimliği taşıyan Gamze Us adlı bir kadın ölür, Şanlıurfa DYP Milletvekili ve Bucak Aşireti reisi Sedat Bucak yaralı olarak kurtulur.
Dört benzemezin bir arada bulunmasının sırrı asla çözülemez.
Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı araçtan yedi adet tabanca, iki adet susturucu, 113 adet mermi, üç adet cep telefonu, sahte kimlikler, sahte silah taşıma ruhsatları hatta kokain bile çıkar. Dahası Kutlu Adalı'yı öldüren Uzi de araçtadır ama Haluk Kırcı'nın '' İçinde Barnabas İncili olan çanta kayıp '' Dediği çanta çıkmaz. [ Haluk Kırcı önce ''var '' dediği çanta için daha sonra '' Kendimi kurtarmak için ben uydurdum.'' Demiştir ama kendisini kurtarmak ile bu çantanın varlığı ya da yokluğu arasında bir bağlantı kurulamamıştır elbette. '' Var'' diyerek kendisini nasıl kurtaracaktı ki?
Eee? Orijinal Barnabas İncili ne oldu?
Kesin bir şey söylemek mümkün değil.
'' Ne yani Abdullah Çatlı'nın elinde değil miydi?'' Dediğinizi duyar gibiyim.
O zaman ben sorayım: Devlet ya da Derin Devlet o İncili ''Hep sende kalsın. Aman iyi mukayyet ol'' Diyerek Abdullah Çatlı'ya bırakır mıydı? Elbette hayır.
Orijinal Barnabas İncili sır olmuştu vesselam.
Ben olsam '' Hocam çatlatma insanı. ''Muhsin Yazıcıoğlu bu İncili gördü.'' dedin 7. bölümde, şimdi ''Barnabas İncili Sır oldu.'' diyorsun. Sır olduysa nasıl gördü?'' Diye sorardım. Eminim siz de sordunuz. Hemen açıklayayım.
Evet, orijinal yani bizzat Aziz Barnaba'nın yazdığı İncil sır olmuştu ama Abdullah Çatlı bu İncilin fotoğraflarını almıştı. Yani Abdullah Çatlı'nın elinde olan, orijinal İncilin fotoğraflarıydı. Muhsin Yazıoğlu'nun gördüğü şey de işte bu fotoğraflardı.
Peki Muhsin Yazıcıoğlu Barnabas İncilinin orijinalini hiç görmemiş miydi?
Okurlarımı yanıltmak ya da bilmediğim bir konuda ahkam kesmek istemem. Çünkü pek çok İnternet haberinde '' Genelkurmay'da gördüm.'' Dediğinden bahsediliyor. Ancak ben bu haberin doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü Barnabas İncili konusunda hiç bir zaman '' Bizde '' demeyen, böyle bir İncilin Genelkurmayda olduğunu kesinlikle yalanlayan Genel Kurmay - Eğer bu incil gerçekten de kendisinde idiyse- bunu Muhsin Yazıcıoğlu'na asla göstermezdi; göstermesi için de bir sebep yoktu. Kısacası Muhsin Yazıcıoğlu'nun gördüğü, hatta bazı arkadaşlarına ( Gelecek bölümde yazacağım bu arkadaşları) gösterdiği şey, gerçek Barbanas İncilinin kendisi değil fotoğraflarıydı. Abdullah Çatlı, suikast gibi bir kazada öldüğünde çantasında olması gereken ama adeta sır olan fotoğraflardı.
Evet, gelecek bölümde önce Prof Mahmud Esad Coşan'ın, ardından Muhsin Yazıcığlu'nun şüpheli ölümleri ile devam edip becerebilirsem bitireceğim. Beceremezsem bir bölüm daha bana sabredersiniz herhalde sevgili okurlarım.
( Barnabas İncili 9. Bölüm- Basit Bir Nebbaşlık Mı? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.02.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.